Bozkırın soğuk evladı şafaktayım

Saatlerin en kadifesi kendimce

Kurak benizim solmuş

Göğün terini soluyan çarpık dallarda

 

Sabretmek daha asilse

Töreyi kuşanan ezgiler sayesinde

Düştü kambur ottigin

Titrek bir ateşin yelesine

 

Yeşile çalmıyor artık saçlarım

Çakalların ağıtlarıyla büyür çocuklar

Fısıldaşır kendi kendine

Aptallaşan kadınlarım

İlikleri boğazına yapışan bir sonbahar

Hayal ettiğim

Sonbahar

Sonbahar

Benim otağım...

 

Kimler ağlayacaktı kuru toprağa

Uçurduğu kafalarla anılanlar mı

Her zaman bulutlar mı ağlamak zorundaydı

Yetim çocuklar ve onların yurtsuz kefareti,

Bir ok gibi gerilen masumiyetim,

Bilmem hangi ırakta tedavüldedir.

 

Dökülmüş ağacın köküne kan rengi

Kayınlara sarılır çirkin adam

Çoraklaşır, kavuğunu çektikçe içine

Soyunursa aklımdaki

Bir yılan, çıngırağıyla boğar kendini

 

Özüm sessiz sanılmasın

Faniliğe olan borcum usumdaki yaylıda

Ve bizim bütün gücümüz

Yerle yeksan olan inancımızda

Soysuzluğumuzda.