Mevcut Türkiye Cumhuriyeti siyasi yapısına dahi etki eden ve tarihi birikime katkı sağlayan Osmanlı Modernleşmesi’nin, Osmanlı’nın yıkılmasından önce imparatorluğun toplumsal, siyasi ve iktisadi düzeni başta olmak üzere tüm alanlarına nasıl etki ettiği tarihçi İlber Ortaylı tarafından İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı adlı eserde incelenmiştir. Yazar, modernleşme sürecinin devlet ve toplum tarafından nasıl karşılandığına kademeli olarak değinmiş ve bu süreci farklı grupları odağa alarak açıklamıştır.

 

Yazar, eserin başından itibaren Osmanlı Modernleşmesi’nin ne 19. yüzyılda Avrupa ile ilk kez karşılaşmış olmanın verdiği şaşkınlığın etkisiyle ne de Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla başlamış sabit bir süreç olmadığını; Osmanlı’nın Avrupa ile uzun yıllar boyunca devam ettirdiği siyasi ve iktisadi ilişkiler sonucunda belli bir düzen ve gelişim ile süregeldiği gerçeğini gözler önüne seriyor. Hızla değişen Yeni Çağ dünyasına Osmanlı’nın da farkında olmadan uyum sağladığını ve hatta buna paralel olarak yüzyıllar arasında kullanılan dil ve ifadelerin dahi farklılık gösterdiğini belirten yazar; Tanzimat ile Osmanlı için modernleşmenin başlamadığını yalnızca yüzyıllardır varolan bir gerçeğin görünür kılındığını söylüyor. Ayrıca sürecin hızlanmasına ve yeniliklerin hiç beklenmeyen hızla ilerlemesine de katkı sağadığını eklemiştir.

 

Avrupa’nın Orta Çağ sürecini referans alarak modernleşme yahut yaşanılan devre uyum sağlama uğraşının ilk olarak ve yalnızca Osmanlı’nın maruz kaldığı bir durum olmadığını savunan yazar, Avrupa toplumunun değişim sürecinin Rönesans’a dayandığını fakat bu süreçte Avrupa’nın yaşadığı değişimleri Osmanlı, Rusya ya da Asya’ya kabul ettirme gayreti içine girmediğini tam tersi yakın coğrafyaların kendi tecrübeleri ile Avrupa’nın bu değişimini benimsediğini de ekliyor. Rusya’nın modernleşmesi görece daha geç başlamış ve aynı dönemde Rus toplumu içerisinde Batılılaşma sürecine destek veren ve eskiyi geri isteyen iki farklı sınıf oluşmuştur. (Bu durumun benzeri Osmanlı’da da görülecektir.) Japonya’da ise sanılanın aksine Batı’nın yalnızca tekniği alınıp Japon kültürünün tüm birikimleri korunmamış, özellikle Batı’nın dini birikimine hayranlık duyulmuştur.  

 

Kitapta bu etkileşimlerin Osmanlı’da ise aydın sınıfın oluşmasına yol açtığı belirtilmiştir.   3. Mahmud ve akabinde de 2. Selim tarafından yürütülen modernleşmenin başarılı olabilse dahi dönemin aydınlarının henüz yeni yetişen genç memurlar olması ve padişaha modernleşme konusunda destek olan paşaların da esasında tutucu ve geleneksel bir düşünce yapısına sahip olması devletin her alanda değişikliğe gitmesine fakat sancılı süreçlerden geçilmesine sebep olmuştur. Buna rağmen Tanzimat Dönemi’nde bürokratlar da en az sadrazamlar kadar etkili olmuş ve Osmanlı’nın kurumsal düzenine de yansımıştır.


‘İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı’ eseri, modernleşmenin Osmanlı için ne zaman ve şartlarda gerçekleşmeye başladığından bu süreçte padişahlardan paşalara hatta ulusalcılık zihniyetine kapılan toplumlara kadar kimlerin etkin olduğuna, kurumların ve dolayısıyla eğitimin bu hareketten nasıl etkilendiğinden medrese ile Batılı eğitim arasındaki farklılaşmanın din sınıfına nasıl etki ettiğine, mali değişimlerin vergi sisteminde oluşturduğu değişikliklerden Tanzimat sonrası fertlerin hayat ve kazançlarının güvenliğinin yasalaşmasından yönetimdeki Batılılaşmaya kadar birçok alan ele alınmış ve yazarın bakış açısından geçerek bilgi birikimi ile harmanlanıp bize aktarılmıştır.