Sevgili Ilgaz,
Sana uzun zamandır yazmıyorum. Belki darılmışsındır ama arkanı dönmeden bi' dinle lütfen, sebeplerim var elbet. Biliyorsun hem, benim hep sebeplerim olur. Şu zamana kadar sebepsizce bir davranışım, seni ortada yalnız bırakışım oldu mu hiç? Olmadı, biliyorsun. Çok yorgunum Ilgaz. Öyle yorgunum ki... Düşündüğüm zaman karnım ağrıyor Ilgaz; bir zamanlar içimde kelebekler uçuşur, çiçek kokuları gezinirdi. Bilirsin, benim içimin mevsimi bir zamanlar bahardı. Şimdiyse kara, kışa, ellerimi çatlatan, yanaklarımı kızartan, gözlerimi dolduran bir ayaza mahkum kaldım Ilgaz. Bana en güzel mevsimleri yaşattı Ilgaz, yazımı öyle güzel kıldı ki bir kez bile şikayet etmedim o sıcaktan, baharım öyle güzel kokuyordu ki her bahar alerjik olan ben hapşırmadım bile. Sonbaharımın yaprakları o varken düşse bile dallarıma geri dönerdi Ilgaz, biliyorsun. Dört mevsimimin üçünü de ne mutlu, ne güzel, ne özel yaşadım biliyorsun. Ama şimdi? Ben bu kıştan, bu soğuktan nasıl sağ çıkarım bilmiyorum. Neye sarılacağımı, nasıl ısınacağımı, kime tutunacağımı bilmiyorum Ilgaz. Tir tir titriyorum, içim hep titriyor Ilgaz. Soğuktan olmadığını biliyorum, ben artık üşüdüğümü bile hissetmiyorum ki Ilgaz. İçimden atamadığım o hüzün var ya, o titretiyor beni. Kırgınlık değil, kızgınlık değil, acı değil... Artık öyle yoğun hissedemiyorum ki ben. Onu bile kaybettim. Yalnız hüznüm kaldı içimde, dünyanın en neşeli, en güleç kızı bir anda bir hüznün esiri oluverdi işte. Geçti diyorum, gülümsüyorum yine ama görüyorsun Ilgaz, hissediyorsun sen de biliyorum, içimdesin sen benim. Eskisi gibi gülemiyorum Ilgaz. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.
Öyle işte Ilgaz, hoşça kal olur mu? Kimsenin hüzünlere boğmasına izin verme seni, kimseye kapılarının kilitlerini verme. Sonra dışarıda buluveriyorsun kendini, ya da içeride ama yapayalnız.
Tekrardan hoşça kal Ilgaz. Biliyorsun, hoş olmak önemli, kalmak da önemli. Kendine iyi bak.