Kendimi hiçbir zaman yaşıtlarım gibi hissetmedim. Onlar gibi popüler kültüre kendimi alıştırmadım ya da saçma sapan lise ilişkileri içerisinde olmadım. Çocukluğum sürekli bir şehir ve düzen değiştirmekle, ona alışmakla geçti. Artık yeni tanıştığım kişilere tavrım “boş boşuna tanıyorum, ne de olsa iki gün sonra ortadan kaybolacak” şeklinde oluyor. Hayatıma bir sürü insan girdi ve çıktı, ben yine yalnız kalmayı tercih etmiştim. Dışarıda çok çekingen, ürkek ve susmuş halde takılırım. Sinema alanında yazmak her defasında ruhumu yeniden yaşatıyor. Burada kendimi daha iyi anlatıyor ve ifade edebiliyorum. Okul ortamlarında nedense sürekli hiç fark edilmeyen, bir şey söylediğimde insanların aldırış etmeyip sohbetlerine devam ettiklerinde görmedikleri kişi oldum. Grup ödevlerinde sürekli tek başıma oldum. Yakın arkadaş diye bir şey tanıyamadım hiç. İnsanların son anda fark etmesi gereken noktayı belirttiğimde sadece işitip teşekkür bile etmeden işlerine devam ettiklerini hatırlıyorum. Ailemin artık sosyalleş, nasıl koskoca sınıfta kendine bir arkadaş edinemiyorsun, bir arkadaş edinmek zorundasın, bu gidişle bir halt içinde olmayacaksın, çevrendekileri sev ve sevil dedikleri oluyor. Anlatmayı bıraktım, beni anlamadıklarını görünce bir şey hissedemedim içimde hayal kırıklığından başka bir şey kalmamıştı. Çünkü ailem dahil kimse beni anlayamıyordu. Yaşadığım kötü olaylar ve bulunduğum tarifi iğrenç bataklıktan çıkamadım. Bana hep kitaplar, filmler ve öğrenmek iyi geliyor. Her yaptığım işin arkasında ve içinde sadece ben oluyorum. Yaptıklarımı anlatmaya çalıştığımda bile umurlarında olmuyordum. En çok korktuğum şey hep yalnız kalmak olmuştu ve ben çocukluğumdan beri bunun içinden çıkamıyorum. İlgi Manyağı filminde bir akşam yemeği davetinde Signe karakterinin bir şey söylemeye çalışıp kimsenin takmadığı sahnede kendimi görmüştüm. O sahne hiç aklımdan çıkmaz, sanki dışarıda beni kamerayla olduğum gibi yakalayıp çekmişler gibi hissettim. Filmde onun yasa dışı ilaçlar kullandığını görüyoruz, bunun tek nedeni ilgi istemek. Herkes Signe karakterine kızarken ben birebir ona değil, kendime kızmaya başlamıştım. Kendime tekrardan bakınca, hala çevremde dostum bildiğim kişi yok. Tek başıma dışarı çıkıyorum, kütüphaneye gidiyorum, dolanıp tekrardan eve gelip kendi odama kapanıyorum. Kimi arasam ertelenmiş oluyorum hep. Sırf yeniden yalnız kaldığımı hissetmemek için gelmeyeceğini bildiğim halde aradığım oluyor. Oysa bu saniyeler içerisinde yaşanan bir durum, kendime neden tekrarlı zarar verdiğimi anlamıyorum. Sürekli düşüncelerimle aileme aykırı kalmışımdır, kendimi kendime eğitirken bulurum. Hayatta var olmamın amacını anlamıyor yaşadığım topluma farkına varma hissiyatini aktarmaya çalışıyorum. Bunun bile yararsız olduğunu düşünürüm, ancak hayatımda beni terk etmeyen tek şey yazmak oldu. Signe filmin sonunda kendini anlatan bir kitap yazmıştı ve asıl ilgisini orada görmüştü. Erkek arkadaşıyla ilişkisi dahil her şey çok kötü gidiyordu ancak o kendini yazarak anlatmaya çalıştı. Bazen Signe ile aynı kadere sahip olduğumuzu düşünüyorum. Yıllardır huylarım değişmedi ve hep kendimi değiştirmeye çalıştım. Sürekli aynı şeyleri yaşıyorum, farklı şehirlere taşınsam ve bambaşka hayat içerisinde olsam bile. Düşüncelerim benden büyük kişilerle daha fazla uyuşuyordu, hep kendimden büyük kişilerle arkadaş olmaya çalışırdım. Hatta öğretmenlerimle daha fazla sohbet ettiğimi düşünüyorum, felsefe hocamla film konuştuğum bile olmuştu. Okulda öğrenciler harici öğretmenlerle iletişim içerisinde oluyorum ve bu daha iyi geliyor. Ne kadar yanlış bir şey olsa da bunları kendimi bataklığa batırmamak için yapıyorum. Birçok öğretmen hakkımda bilmediğim şeyleri aileme anlatır, kaos saatlerce sürer. Sanırım ben hep aynı bataklığın içinde kalacağım. Umarım yeniden 25 kişilik masada tek başıma kalmış gibi hissetmem.