I
Diyojen susadı tasını aldı ve çeşmeye gitti
Üstünde bir peştamal gözlerinde uyku vardı
Çarşıdan geçti esnafa selam verdi
Köşeyi döndü bir ağaç gördü
Hemen yanında durdu çişini yaptı
Çeşmeye varınca tasını suyun altına koydu
Dolunca aldı içmeye başladı tam tekrar edecekti
Bir çocuk çeşme başına geldi
İki elini avucu yukarı bakacak şekilde
Üst üste koydu ve suyun altına tuttu
Kenarlarından taşmaya başladı avuçlarını yüzüne vurdu
Tekrar elini suya tuttu bu sefer ağzına götürdü
Diyojen öfkelendi elindeki tası yere fırlattı
Çocuk korktu hemen evine kaçtı
Diyojen çeşme Taşına tutundu
Yavaşça eğildi ve dayanarak çimlere oturdu
‘Şu çocuk bile benden daha özgür daha bağımsız baksana tasa gerek duymadan ellerini kullanıyor bense aşağılık gibi başka bir maddeye ihtiyaç duyuyorum’ dedi Sinirlenmişti uzandı ve hafif bir uykuya daldı
II
Öğlen oldu
Güneş yükseldi yüzüne vurdu
Gözlerini hafifçe araladı sakince ayağa kalktı
Karşıdaki ağaçtan üzüm salkımı kopardı
Tekrar aynı ağacın altına geldi ve gölge yere uzandı
Hem üzümü yiyor hem de nedenleri düşünüyordu
Nedenler nedenler bir sürü kurallar vardı nedense
Uzaktan biri geliyordu Sinoplu bekçilere benzemeyen biri
Bembeyaz bir atın üstünde tek başınaydı
Üstünde gümüş zırhlı altın miğferli biri
Büyük komutan Makedonyalı büyük İskender
O da geldi çeşme başına çıkarttı miğferini
İndi atından selam verdi
"Selam’ dedi ‘Ey bilge ermiş Diyojen"
"Sana da selam büyük birine benzeyen küçük adam"
"Âlem biliyor senin şanını. Göster bana bilgeliğini. Dile benden ne dilersen"
Diyojen elini kaldırdı güneşi gösterdi
Hiç düşünmeden
"Onu istiyorum" dedi
İskender garipsercesine baktı
o bomboş gözlere baktı
Bu soluk iki çift daire gördüğü en derin uçurumdu
Acizlikle başını sağa sola salladı
‘Keşke’ diye cevap verdi
Bunun üzerine Diyojen "Bana veremeyeceğin sözler söyleme"
Der ve devam eder
‘Gölge etme başka ihsan istemem’
İskender bindi atına gitti uzaklara. Birbirlerini anlamışlardı.
İkisi de iki ayrı. Koskoca bir dehaydı
III
Akşama kadar sağda solda gezinmiş
Kalıplı ama iskelet gibi vücuduyla fıçısında sızıp kalmıştı
Kapkara bulutlu bir akşam
Kocaman bir karga geçti havadan
Onu duydu ve aniden uyandı
Sessizce fıçısından çıktı çırılçıplaktı
Peştamalını beline bağladı
Eline fenerini aldı ve Sinop sokaklarına daldı
Bir o sokağa girdi bir bu sokağa saptı
Elinde bir fenerle kıyıya köşeye bakıyordu
Birden ileriki sokaktan bekçi çıkageldi.
Yaklaştıkça yaklaştı, fener yüzüne vuruyordu
"Hayrola Köpek Diyojen bu saate ne ararsın"
Diyojen bekçinin suratından çekti fenerini
İleri doğru yürümeye devam etti.
"Adam arıyorum" diye seslendi
Ve yan sokağa girip kayboldu
Bir daha da gözükmedi