Arzu etmenin varlığı, insanı yegâne ayakta tutan dürtülerden biridir. Öyle ki, insanın neyi, ne kadar ya da ne pahasına isteyeceğinin cevaplarını kendine bile veremez. Arzulama düşüncesi zihne düştüğü andan itibaren bir hastalık gibi oraya yerleşir ve kişinin bütün benliğini ele geçirene kadar kendini hatırlatır. Kişinin istediklerine karşı düşleri histerik bir hale getirerek aklıyla oyunlar oynamaya başlar. İnsan eninde sonunda arzularının yarattıkları içinde hastalıklı bir şehvetle yürümeye mahkûm hale gelir. İnsanlar en derin ve gizli arzularını sevgi kırıntıları üstüne inşa etmeye meyillidir. Eksikliğini en çok hissettiğimiz hisler ve duygular, bir illüzyon gibi karşımızda belirir; bizler de amansız bir biçimde onların peşinden gideriz.