Bir yalnızlık hikayesiydi benimkisi.

Yalnız başıma otururken geldi birden aklıma.

Issız kalmış kalbim, donuklaşmış beynim, müzik çalar ve bir masa dolusu kitap vardı arta kalan.


Uzaktan birkaç melodi fısıldıyor şimdi kulaklarıma.

O kadar kısık ki, sesi duymak için tüm dünya susmuştu sanki.

Sadece dinliyorum boşluğu.

Başı boş dans ediyorum müzikle.

Dönüyorum bir o yandan bir bu yana.

Aldım kollarımın arasına ruhumu, süzülüyoruz beraber.


Süzgün kalplerimizi attık bir yana.

Notalardaki şifreleri çözmek için uğraşıyoruz.

Birden sözler girdi devreye, peşinden nakarat.

Durdum aniden, bıraktım notaları ve dansı.

Seviyordum tek sesli olmayı, nerden çıkmıştı bu yanlızlığımı bozan sözler!


Benim yanlızlığımı anlatan ayrılık parçası.

Kim yazmıştı?

O da mı yanlızdı şimdi?

Yoksa duyguya dokunmayan öylesine yazılmış sözler miydi?


Kapattım müziği oturdum bir hırsla, hırsımı koltuktan alırcasına zıplayarak oturdum.


Benimdi o yaşadıklarım, ben anlatacaktım kendimi, başka ağızlardan duymayacaktım hislerimi.


Aldım elime bir kalem ve yazmaya başladım.

Durmaksızın, düşünmeksizin, nefes almaksızın.


Aradan saatler geçmişti.

Olgunlaştığım bu saat diliminde, derin bir es çektim hayata.

Kurtulmuştum onlardan.

Eskiye dair hüzünlerden, sevinçlerden, simalardan...

Anılar kağıtta kalmıştı artık.


İçime değil dışıma kapanmıştım, atmıştım içimdeki gölgeyi.

Aydınlık yollarda, gölgesiz geçen bir hayat için alıyorum şimdi elime kalemi.


Vesselâm...


• Esma Canyurt