Uyarı: Okuyacağınız öyküde tetikleyici unsurlar bulunabilir.



Oturduğu bankta kalbinin sancısından ötürü bir sağa bir sola doğru kıvranırken o ezilmiş başını göğe çevirdi ve "Sana inanmıyorum." dedi, korkmuyordu bunu söylemekten çünkü kendince haklı sebepleri vardı. Yalnızdı, yapayalnızdı ve görüp hissedebildiği hiçbir şey yoktu ortada. Elbette Tanrı'nın somut olarak görünmesini beklemiyordu ama aşk da soyuttu fakat hissedilebiliyordu. Peki ya Tanrı? O neredeydi bunca acıyı yaşadığı zaman, bunca gözyaşı dökerken neden her yere uzanabilen elini ona uzatmamıştı? Cevabın çok net olduğunu düşünüyordu, yoktu. Bu yokluk onun öbür dünyayla ve cehennemle ilgili düşüncelerini de yok ettiğinden intiharı kendine hak görüyor ve bundan korkmuyordu.


Kafasındaki düşünceler hiç bitmek bilmiyordu, yalnızlığı onun en yakın arkadaşı olmuştu artık, etrafında insan gördüğünde ne yapacağını bilemiyordu, biri onu sevdiğinde ya da yardım eli uzattığında altında bir art niyet arıyordu çünkü Tanrı'ya olan inancının yitmesiyle bütün diğer inançları da yitip gitmişti. Koşulsuz sevginin, iyiliğin olabileceğine de inanmıyordu.

"Artık hiçbir şeye inanmıyorum." dedi fakat bunu sessiz söylediğini sanırken aslında istemsizce sesli söylemişti, yanında oturan genç adam, "Pardon! Anlayamadım." dediği zaman kavrayabildi yaptığı şeyi. "Özür dilerim. Size söylemedim." diyerek çantasını aldı ve apar topar kalktı banktan çünkü hiçbir insanla iletişim kurmaması gerekiyordu bugün. Bir insanla kurabileceği en ufak bir yakınlık onun kafasında aylardır planlamakta olduğu intiharını zorlaştırırdı ve bunun olması durumunda bu lanet kafese aylarca daha katlanmak zorunda kalabilirdi. Bu en son isteyeceği şeydi.


Yürürken yol kenarındaki ağaçlara bakıyordu, o çok sevdiği yeşil, doğa şimdi ne kadar da kötü geliyordu gözüne, ne kadar aşinaydı artık bu görüntülere, üzülüp üzülüp dışarı çıkıp ağaç görünce yalandan "Daha iyiyim ya, yürümek iyi geldi, nefes aldım." demek, içinden ağlarken yüzünde bir gülümsemeyle soranlara "İyiyim, korkmayın, kendime bir zarar vermeyeceğim." demek, bu samimiyetsizlik yormuştu artık onu. Yorulmak istemiyordu, dinlenmek istiyordu, sonsuz huzur...


Karanlığı hep sevmişti, fazla ışıktan kaçardı, geceleri severdi ama kimse ona ışıklı bir gelecek de vadetmemişti, edilse belki o da kabul ederdi. Gerçi istese elbet kendine yaratırdı o geleceği ama istemiyordu çünkü çok yorgundu, yardıma ihtiyacı vardı ama insanlar bunu görmüyor ve hâlâ onun üzerine gidiyorlardı.


"Bu kararım kimseye bir ders vermek için değil sadece kendi yorgunluğumu dindirmek için..." diye hatırlattı kendine çünkü kimseye acı çektirmek istemiyordu, acı çekmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyor ve kimseye bunu yapmak istemiyordu. Giderken bile kalanları düşünüyordu oysa bilmiyordu ki olan sadece kendisine olacaktı ve annesine ağlayacak bir omuz gerekecekti, belki erkek arkadaşı da onun için bir şişe açacaktı, ardından hayat devam edecek yine gece gündüzü, kış yazı takip edecekti.


Taksim'den Galata'ya ne ara yürüdüğünü fark etmemiş olacak ki Galata Kulesi'ni görünce şoka uğradı. Asıl şoka uğrama sebebi buranın var olacağı son mekan olacağını biliyor olmasıydı. Kafasını yukarı doğru kaldırıp baktı o görkemli kuleye. "Bence afili bir son olacak kızım." dedi kendi kendine ve elini çantasına atıp sigara paketiyle çakmağını çıkardı. Sigara paketinin içinde son bir sigarası kaldığını görünce yüzünde acıyla karışık bir gülümseme belirdi. Bu paketi alırken kendine söz vermişti çünkü bunun son paket olacağı konusunda, ancak bu kadar son olabilirdi sahiden.

İlk dumanı içine çektiğinde gözünün önüne hayatı geldi, tüm yaşadıkları bir saniyede gözlerinin önünden geçmişti. "İyi dayandın ama güzel kızım." dedi içindeki ses ona, sahi iyi dayanmıştı bunca şeye. Herkes ona arkasını dönmüştü, şimdi telefonunda vedalaşmak için arayabileceği tek bir insan bile yoktu. Yalnızlığı nasıl da dibine kadar gördüğünü ve bu duyguya nasıl da aşina olduğunu bir kez daha fark etti çünkü arayacağı kimsenin olmaması durumu artık onu üzmüyordu. Aramak istediği birileri vardı elbette ama neyse işte.

Sigarasını bitirip yere attı ve üzerine basıp söndürdü, birazdan kendi hayatının da tıpkı bu şekilde biteceği aklına gelince gülümsedi... Kulenin girişine yaklaşırken arkasını döndü ve yerdeki izmarite baktı, belki sonunun onun gibi olacağını bildiğindendir, bilinmez. Ağır adımlarla merdivenleri çıkarken "Keşke..." dedi, "Keşke inanabilseydim, keşke tutunmak için tek bir nedenim olsaydı. Keşke en azından vedalaşmak için vakit verseydim kendime." Tabii son yaklaştıkça herkesin keşkeleri oluşur ama geri dönmek korkakların işidir, cesur insanlar o kulelere tırmanmayı ve gerektiği yerde gereken şeyi bitirmeyi bilir.