Yoldan geçen siyah kedinin elini tuttum
Öyle dayandım
Öyle buldum çoktan kaybettiğim naftalin kokulu yolumu
Birkaç işkence sonra sesimde açmayan güllere sustum
Etim ayrılırken beyaz kemiğinden, kırmızı tırnağımdan
Derimde nostaljik bir çukur kazıldı
Ardına takılan bakışlarım sızıyordu sinerjiyle evrene
Suskunluğu alevden bir gömlek gibi giyinirken
Tenim yandı, kavruldu ellerim
Tutmaya çalışırken lav gibi püsküren sesini
Uzandığım yerde yeni bir boşluk doğurdu ellerim
Alevler içindeki alengirli bir caddelerimde
Adımlarının azaldığını duydum
İçimde ezilen umudun sesiyle
Ve ağır ağır kaybolduğunu alevlerin gölgesi arasında
Gördüm son kez
Son kez sustum
Bir daha cam kırığı dolu ağzımı açmadım
Yokluğunun zemherisine direnerek dayandım
Donarak ve dönerek kendi etrafımda
Bir semazen gibi içimdeki göğe sığındım
İçime kapandığım istiridyenin kaderindeki tılsıma tutundum
İçime kapandım iyice
İçime tükürdüm, soysuz pişmanlıklarıma
İçime yuvarlandım, devrildim, düştüm
İçimdeki antika yaraları gördüm
Arındığım sabahlara dayadım sırtımı
Aydınlıkların el yakan feveranları geldi başucumca
Zor zamanlardan kurtuldum böylece
Ve nihayet evrilirken sert bir inciye
Ertelenmiş bir devrimdim ruhuma!
Burçin LAÇİN ALTAY