Sabahıydı sanırım, o dehşetli rüyanın
Dedemin odasına bakmaktı tek muradım.
Nişli duvarlarında üç beş parça eşyanın,
Tozunu almak için perdeyi araladım.
Sayfaları dağınık kitabın, kopmuş ipi
Son okunan satırın üstüne kan damlamış.
Leke kapmış mürekkep veremli bir yüz gibi,
Her kelime bir kurşun mavzerinden fırlamış.
Ebrulara bezenmiş yapraklar pas içinde
Heceler en derinden hisseder ayrılığı
Çevrilmemiş sayfalar hüzün taşır içinde
Sükût ölüme yoldaş, sükût bir düş kırığı…
Hangi ressam elinde can bulmuş minyatürler?
Hangi nakkaş işlemiş sevdasını güllere?
İsimsiz hattatların divitinde ince ter,
Hangi mücellit sarmış kapağını tüllere?
Kim yaktı geçmişimi köhnemiş bir fırında?
Kim mazimin boynunu kurban etti hançere?
Şimdi kör dilenciyim lügatın kapısında,
Serkeşliğim bu yüzden ruhsuz kelimelere
Mecrasını arayan satırlar ağır hasta,
İntihara meyilli sorular akla zarar
Ansızın can verirken sözler kör bir makasta,
Karanlık dehlizlerde cümleler birden susar.
Kifayetsiz acılar taşır içime keder,
Lügatsız satırların aybını yaşıyorum.
Sıfatsız kelimeler alnımızda mukadder
Sinirleri alınmış sözcükler taşıyorum.
Tam da ortasındayım bitmeyen hesapların,
Cevabını arıyor her köşede bir sorum,
Hayatıma kasteden ölümcül kitapların,
Kan kusan cümlelerin üstünü çiziyorum.
Heceler nefret yüklü seslerinde kin saklı,
Her satır bir acıyı kanla boğazlamakta,
Şiirler netameli, kelimeler yasaklı,
Hikayeler hep yarım, son nokta konmamakta
Dilime zehir sürmüş sevdamın katilleri
Açık yaralarıma hafif hafif tuz çiler.
Karanlık dağılırken ağarırken tan yeri,
Kaldırın peçesini gün görsün kelimeler