İnsan bazen bir “Nasılsın?” a muhtaç hisseder mi? Hissediyormuş. Yol uzundu bitti. Vali kar tatili ilan etti diye sevinirken bilmem kaçıncı bölümünü açık bırakıp izlemediğim bir dizinin sesiyle yordum zihnimi. Alelade bir yarın beklediğim için doldurdum dolabı. Ama o yarında bekleyenler öyle korkunçtu ki… Zihnimde yarım kalan hesaplaşmalarla girdim gece üçte yatağa. Zorladım kendimi düşünceleri kovup dinlenmeye. Tam uyudum derken başladı sarsıntı ve dolapların üzerinde ne varsa düşmeye. Alışık olmadığım bir durum değildi oysaki geçecek diye teskin ettim durdum kendimi bir türlü geçmek bilmiyordu. Bu bildiğim bütün depremlerin en şiddetlisiydi. Geçecek dediğim anda daha da güçlendi sarsıntı. Artık umudum kalmamıştı. Tavan çökecek diye bekledim. Yorganı kafama kadar çekip ölmeyi bekledim. Sarsıntının biteceği yoktu çünkü. Yere sürekli bir şeyler düşerken kıpırdayamadım korkudan. Hayatımın en korkutucu anına en savunmasız anda yakalanmıştım. Neyse ki bitmeyeceğini düşündüğüm anda bitti ve elektrikler gitmişti ama yere düşen fırından tik tak sesleri geliyordu. Fişi takılı olmadığı halde nasıl çalışır diye kontrol edip kapattım. Tüm vücudum uyuşmuş gibiydi. Ama acele etmem gerekiyordu. Dışarıdan bağrışmalar geliyordu binada kimse kalmamış gibiydi. Ve yağmur yağıyordu. İnsanlar telaş içindeydi. Arabasına binen güvenli bir yere gidiyordu. Komşum ve ailesiyle beraber biz de yakındaki parkta arabada beklemeye başladık. Sabaha karşı yağmurlu bir gecede birbirimizden başka hiç kimsemiz yoktu. Sevdiklerimiz oldukça uzaktaydı. Onların endişelerini giderecek mesajlar yazmaya başladık. Gsm bir var bir yoktu. Şarj durumumuz da çok iyi değildi. Bir taraftan da arkadaşlarımızın durumunu merak ediyorduk. Haber alabildiğimiz her kişi için bir oh çektik. Durumun ne denli büyük bir felaket olduğunun farkında değildik ama içimizdeki korku çok büyüktü. Yağmur durmak bilmiyordu hiçbir yerde ışık yoktu. Ve sürekli sallanıyorduk. Memleketlerimizden kalkıp geldiğimiz günün gecesinde bunları yaşayacağımız aklımızın ucundan geçmemişti. Hava aydınlandığında görev yaptığımız okulun güvenli olduğuna dair haber aldık. Okula gitmeye karar verdik. Okula gittiğimizde depremden dolayı okulların bir hafta tatil edildiğini öğrendik. Ve yola çıkmaya karar verdik. Yaşadığımız depremin çok şiddetli olduğunun farkındaydık ama ne boyutta olduğunu henüz bilmiyorduk. Ta ki Pazarcık’a yaklaştığımızda durumun ne kadar kötü olduğunu anladık. Yollar çatlamış, trafik ilerlemiyor ve yol kenarlarında kaza yapmış araçlar bulunuyordu. İkinci büyük depreme de yolda yakalanmıştık. Artçı olmadığını çok net hissettik. Maraş'ta sağlam bina kalmamış gibiydi insanlar yola koyulmuş uzaklaşmaya çalışıyorlardı. Ama ilerlemek pek de mümkün değildi. Yaklaşık 5-6 saatte Maraş'tan Kayseri'ye varamamıştık. Edebiyat yolundaki tüneller o kadar ürkütücüydü ki trafik ilerlemeye müsait değildi ve tünelde de depreme yakalanmıştık. Bütün araçlar endişeyle kornaya basıyordu. O anın ürperticiliğini anlatamıyorum. Tüneller bittiğinde tipi başlamıştı. Yol bitmek bilmiyordu ve hiç güvende hissetmiyorduk. Hedefimiz Yozgat’a ulaşmaktı ve yol çok zorlayıcıydı. Uykusuz, endişeli ve kar ile mücadele içinde geçen saatler bitmek bilmiyordu. Hayatımda şahit olmadığım bütün felaketleri bir güne nasıl sığdırdım bilmiyorum zihnime kazınan bir sürü detay. Karlı buzlu ve kazalarla dolu yolları aşabilmiştik gece yarısında. Nihayet yaşama tutunmuştuk yeniden. Eve girip haberleri izlemeye başlamıştık ve gördüklerimizden ve yaşadıklarımızdan çok daha korkunç, üzücü haberler vardı. Aldığımız nefese şükrederken, yutkunamaz olduk. O sarsıntı peşimizi bırakmadı. Bırakmayacaktı.
İnsan bazen bir “Nasılsın?”a muhtaç hisseder mi? Hissediyormuş.
Yayınlandı