Bana her gecenin ardında bir sabah, her karanlığın sonu aydınlık dediler hep, zaten bu umutla dayandım. Cidden de öyle oldu gerçekten. Sabahı da aydınlığı da gördüm ama bana sonrasından kimse bahsetmemişti! Meğer aydınlığın da sonu varmış, meğer yine geceler varmış... Boşu boşuna dayanmışım, ben ne yapayım sonu karanlıklarla biten aydınlığı? Vah vah... Şimdi acılarımla, yaralarımla yapayalnızım. Bir kere tattım huzuru, mutluluğu meğer 2 günlükmüş. Keşke bilseydim ardındaki hüsranı, hiç olmazsa kendimi yormaz, işleri daha da berbat etmezdim. Şimdilerde ıssız bir ovada, bir ağacın gölgesinde uzanıyorum zira her şeyden elimi çektim. Gecelerde, gündüzlerde sizin olsun ben tüm acziyetimle her şeyden elimi çektim. Adalet, haysiyet, gurur, bilgelik, dürüstlük, erdem... Bunlar benim hayattaki yoldaşlarımdı, biliyordum ki tüm zorluklara rağmen bunlar beni kurtaracak, tatmin edecek, huzura erdirecekti... Ama olmadı, elimde bunlarla sefilce ölümü beklemekteyim artık. Bir zamanlar sevgimle beslediklerim bugün beni nefret suyuyla sulayıp beni vicdansızca terk ettiler. Elimde kalan erdemlerimle, ha bir de ağaçla sohbet ediyorum. Durun bir dakika! Buymuş işte mesele... Ağaçmış mesele, ne diye başka yerlerde aramışım ben mutluluğu, sevgiyi? Ağaç beni gölgesinde hiçbir karşılık beklemeden saklıyordu, ona ne bir iyiliğim ne de kötülüğüm dokunmuştu. beni tanımıyordu bile. Erdemlerim, suçlarım bunların hiç birini bilmiyordu. Bana boş vaatler yada yalanlar söylemiyordu, sadece gölgesiyle sarmalamıştı beni. Karar verdim, ölecekse insan; bir ağacın gölgesinde yapayalnız, umutsuzca ölmeli. Bir şey beklemeden ve bir şey vermeden ölmeli. Saatler, günler geçti, yavaştan ölüyorum tek bir kelime etmeden. Kimse yok! Bir ben, bir de biricik dostum ağaç. Ne aydınlığın ne de karanlığın bir önemi yoktu artık, sabah da akşam da sırtımı dayadım ona.
Öldüm! beni durdurmadı ağaç, sarmaladı beni seyretti ölüşümü, izin verdi ölmeme bilgelik ve asaletle.