Eskiden bahane bulmak isterdim, şimdilerde imkan arıyorum. Neden bu kadar zor bahçesinde yaşamak bir evin? Bazen dünyaya benden daha çok önem veren insanlarla tanışıyorum. Nedendir anlam verilmez, nedir bu yaşayabilme çabası? Yaşadığı her şeyi anlatmakla yetinebileceğim yaşlara varmak istiyorum fakat anlatacak hiçbir şeyim yok ne yazık ki. O yaşlarda olayım yeter, susarım gerekirse. Bazen korkuyorum ölmekten. Birine el uzatabilecek bir yarını ne zaman esirgeyecek tanrı bilinmez. Ah şu turuncu renk yok mu kimi zaman, nasıl da soyutlayabiliyor ateşten kendini? Bir hayat bitimine o rengi yakıştırıyorum ben, sırf kendimle çelişmek için. Herhangi bir zaman görürsem eğer aklıma ölüm geldiğinde şüphe etmek için. Tanrıları bile turuncu bir sofrada hayal ederim ben. Bazen kendime kızarım, neden çıplaklığını örtüyorum onların, hangi zihniyet yargılayabilir tanrının çıplaklığını? Ve bazen daha çok kızıyorum; Neden insan silüetinde tanrılar, nasıl olurda daha farklı hayal etme yaratıcılığından yoksunum konu tanrıyken hem de? Masalarında nectar, nepenthes, bal şarabı. Arkasında bir köle, lir ve hafif hafif opera. Zihnimin derinliklerinde bir piyanist, tanrılar tarafından kabul görmek ister gibi, yer edinmek istiyor hayalimde. Fakat eminim o da istemezdi, bu hayalin yaratıcısının bir insan olmasını.