insan kendinde iki tane, en az…
ying yang, ahura mazda ehrimen, sağ ve soldaki melek…
hiçlikten yaratılmaktan dolayı hiçliğe bakıyor, üflenen ruh ile yüceye meyyal…
kendi olmaktan umutsuz, kendi olamamaktan umutsuz…
devraldığı bireysel, toplumsal kodlar savunma… bilinç devreye girdiğinde davranış için genler sebep değildir artık, fiziksel hastalıklarınızdaki yatkınlıklar bile oran olarak değişiyor kendi yaşam biçiminizdeki seçim ile.
insan seçmeyi seçtiği an birey olur, kişi olur der ya kierkegaard… seçmeyi seçiyorsunuz, sonra kendiniz olmayı… kendinizi kendiniz yapacakları…
kendiniz olmaktan ya da kendiniz olamamaktan duyduğunuz umutsuzluk, kendiniz olup bunu kabul ettiğinizde dönüşüyor olmalı.
hermann hesse; klein ve wagner'de insanın içsel mücadelesini, başka birinde gördüğü davranış ve eğilimleri kahramanında nasıl vücut bulduğunu ve dolayısıyla insan içinde barındırdığı farklı düşüncelerin nasıl hal ve durum değişikliklerine sebep olacağını anlatıyor.
sade ve dürüst bir yaşam süren, bir memur olan klein'in öyküsü; çok da net verilmeyen ve bence böylece olaylardan ziyade süreç ve sonuca dikkat çekilen bir zaman diliminde başlıyor. üzerine geçirdiği büyük miktardaki parayı alıp yeni bir kimlikle ve her şeye açık olarak yurt dışına çıkıyor.
fakat öncesi ve sonrasıyla yüzleşmesi, vicdan azabı, sürekli değişen duygu ve fikirlerin yoğun baskısından da kurtaramıyor kendini.
kendinde var olan yatkınlığı bir başkasında, wagner (ki iki ayrı wagner var, biri bir katil, diğeri bir öğretmen)'de gördüğünde gösterdiği aşırı tepki ve sonrasında kendinde benzer eğilimi keşfediyor. kendinden yola çıkarak ikinci şahsın analizini yapıyor. "öteden beri iki ayrı friedrich klein var olagelmiştir: biri gözle görülen, öbürü gizli, biri memur, öteki katil, biri aile babası, öteki cani… "
kendi içinde çelişir mütemadiyen klein. tanrı’ya, iyiye, güzele inancı, en azından bunun doğru olması gerektiğine inancı vardır ve diğer yanıyla bunlara karşı olan yanı da kolay pes etmemektedir. insanın bulacağı huzurun da aslında kendiyle uyumdan geçtiğini kabul eder. "önemli olan ne varsa ruhunda barındırıyordu insan, dışarıdan kimse ona el uzatamazdı."
gittiği yerde yabancı olmanın zorluğu ve güzelliğini farkında olarak yaşıyor. kendine acıyarak, öfkelenerek, vicdan azabı çekerek ya da haz alarak... karşılaştığı insanlarda da bunların varlığını ya da yokluğunu fark ederek ve iletişimi en aza indirerek… zira sözle kurulan iletişimin eksik, kısır, belki de gereksiz olduğunu düşünmektedir. "bir şeyi sözcüklerle düşünmek ve anlatmaya çalışmak yanlıştı, umutsuzca çabaydı. yapışması gereken sadece gönül kapılarını açık tutmak, sadece hazır beklemekti." derken de aslında bu halde olunduğunda doğayı ruhu, her şeyi anladığını fark ediyordu fakat yine bu noktanın cinnete ne kadar yaklaştırdığını da...
genelde cinnet ile farkında olma sınırında gidip geliyor kahraman. intihar ile cinayet arasında…
sevgiyi, tanrı’yı, yalnızlığı, terk etmeyi ve edilmeyi sorguluyor hesse klein'in ağzından ve "‘tuhaf dünya’ diye söylendi kendi kendine, bununla anlatmak istediği çevresindeki değil, kendi iç dünyasıydı." diyerek sancısını dile getiriyor. intihar ediyor kahraman sonunda fakat bu, tanrı’ya ulaşma olarak dingin bir intihar…
zaman, mekân, eşya insanın usu tarafından uyduruluyor; sonra bazı şeyleri iyi, bazısını da kötü olarak nitelendiriyor.
ve ölürken klein; ölümün de yaşamın da severek olması, ikisinin de güzelliğin farkına varılması, yazgıyla barışmak gerektiği sonucuna varmış ve kendini, yazgısı olarak nitelendirdiği ölüme bırakıyor.
varoluşsal bir sancı içinde geçen durağan bir olay örüntüsü içinde durum öyküsü daha çok.
dosto'nun öteki'ni çağrıştırdı bu kitap bana.
klein ve wagner'de, bir başkasında kendini gören ve böylece karakterleri birleştirmiş hesse ve davranışlara insani gerekçeler bulmuş.
dosto ise bir kişideki iki karakterin çatışması ve mücadelesini anlatıyordu yine varoluşsal bir bakış açısıyla.
hani sıradan bir memur iken dikkat çekmek isteyen ama yine de olayları eline yüzüne bulaştıran golyadkin'in bir gün kendisinin aynısıyla karşılaşması ve onunla/ötekiyle/öteki kendisiyle mücadelesini anlatan dosto romanı…
küçük golyadkin şen şakrak, herkesle konuşan, her ortama giren ve orada yer edinen, çıkarlarını koruyan, güçlüden yana olan ve bunun getirilerini kabul eden, hayatı biraz da keyif çıkararak yaşayan biri. büyük golyadkin kendi başına yaşayan, pesimist, çalışkan, çekingen, bir gün küçüğüne/öteki (kendine) tahammül bile edemeyen, ertesi gün affedip sonra affettiği için öfkelenen, değişken bir ruh haliyle kendiyle mücadele halinde..
hangi golyadkin haklı, hangisi kötü…
ya da klein, hangi wagner, aile babası olan mı, cani olan mı…
hangisi biziz, ya da hangisi biz değiliz?
iki tane insan en az, kendi içinde...