Birinci bölüm:

İnsan: Konuşan Hayvan ve ilişkiler üzerine


İnsan birçok felsefede konuşabilen hayvan olarak geçer. Hayvan kelimesi dilimize arapçadan geçmiş olup, yaşayan, canlı manasına gelir. İnsanın hayvandan temel farkı düşünebilmesi ve dolayısıyla konuşabilmesidir. Hayvanı yani yaşamayı ilk adım sayarsak, etik değerler, kültür ve akıl eklendiğinde bu hayvan insan olmayı ancak o zaman başarabilir. Bu da yazıldığından ve dinlenildiğinden çok daha zor ve meşakkatlidir. 


İnsan; karşı cinsinde istediğine inandığı birtakım özellikleri görme eğilimindedir. Ancak bu görmeyi gerçek manasıyla ele almak, insan doğasıyla çakışacaktır. Zira insan görmeyi istemez, görmeyi umar. Görmeyi ummak, görmekten çok daha bağlayıcı ve uzun sürelidir. Fakat bu akıllıca mıdır?


 İnsan, kafasında şekillendirdiği kriterlerin hepsini bir başka insanda vücut bulmuş olarak görürse bu çok da umrunda olmayacaktır. Belki yalnızca "hoşlanma" veya "hayranlık" diye tabir edilen o âdi duygu; birkaç günlüğüne aklında yer edecek ve sonra kül gibi zerresine rastlanmaz hale gelecektir. Ta ki bir daha yakmak dahi mümkün olmayacaktır.


Fakat ma'dud kriterler ve özellikler olmadığı halde görüntüye aldanıp "umma" neticesinde kişi; karşısındakinde bu özellikleri devamlı arama eğiliminde olacaktır. Karşı tarafın her ters hareketinde bu "umma" sürekli artacak ve arada bir gerçekleşen "denk geliş"ler onun "umma" mekanizmasının total süresini uzatacaktır ve arayış devam edecektir. Bu yıllarını alsa dahi...


Belki de E=mc² yani basit tabirle enerji=kütle zannedildiğinden çok daha manevi bir tabirdir. İnsan bir enerjiydi ve tamamen zıt yönüne dönen bir başka enerjiye bağlanmak zorundaydı. Yoksa bu zorunluluk insanın yalnızca hayvan tarafı için mi geçerliydi? 

İşte insanı hayvandan ayıran zeka ve vicdan muhakemesi tam olarak burda ortaya çıkabiliyordu. Bu hayvanî -ve dolayısıyla âciz- dürtüyü bastırabilenler, gerçekten insan olmaya yakın olan seçilmiş ve üstünlerdi. Diğerleri ise ömürleri boyunca acı çekmeye ve avlanmaya devam etmeye mahkum olan, "konuşabilen hayvanlar"dı.

                    

                     ×


Tesla'nın sözünü ele alalım; "Evrenin şifrelerini öğrenmek istiyorsanız enerji,frekans ve titreşim kavramlarıyla düşünün." Bu düşünce daha önce bahsettiğim insanın ve var olan her şeyin bir enerji olduğunu, beyinde sinyal veren nöronlar gibi görünmeyen bağlarla (iradeleri dahilinde) birbirlerine bağlı olduklarını doğrular nitelikte. Hatta öylesine örtüşüyor ki, sanki doğru cevabı bulmuş gibi eureka diyerek zıplamak istiyor kavrayan kişi. 


İkinci Bölüm: His mi içgüdü mü?


Karşılıklı psikolojik aksiyonlarda bir savaş havası hakim olması, insanın en hayvani özelliklerinden bir tanesi. Bunlar; hislerini ve duygularını ifade edebilen ve açıklamaktan çekinmeyen "İnsan"a ait olduğu için, konuşan hayvan canlısının bu huzurlu adımı tercih etmemesi veya edememesi normaldir. Şerefli "insan" seviyesine yükselememiş bu canlı; karşısındakiyle sürekli bir savaş halindedir. İçinden gelmediği halde karşısındakine onu kendine çekmek için "kur'a benzer" hareketler yapmaya başlar. Karşısındakinin içindeki hayvanı da uyandırmak için ona kendini ulaşılmaz gibi tanıtır. Hayatı bu kur üzerine gider ve nihayete erer, ne yazık.


Bu çiftleşmeye ve çoğalmaya dayalı güdüyü tüm hayatına yayarak, mevsimlere mahsus bu davranışları sergileyen kedi ve köpekten daha aşağı mertebeye kendisini indirir. Bu kur isteğinin hayatını şekillendirmesine izin verir, istediklerini söyleme lüksüne sahip değildir, buna itiraz etse dahi. Sonra bu yanıtlarına kendi gibi olan birinden dönüt alır ve yalnızca -iyimser tabirle- bir kaç sene içinde bu hayvani duygular giderek yitikleşir ve ölür... Zaten hayvana mahsus davranışların ölmeme gibi bir lüksleri yoktur. Ve nihayetinde canlı, mutsuz bir şekilde yine arayışlara girerek ömrünü yorgun ve zavallı şekilde tüketir. 


İnsan ise tam aksine, ruhunu ve aklını derinden bağlayan diğer insana yönelir. Bu ilişkide tuhaf olansa, hayvani çiftleşme içgüdüsünün keyifli ve neredeyse ömür boyu sürmesidir. İnsanın buradaki farkı, çiftleşme gibi güçlü bir içgüdüyü keyfine göre şekillendirebilmesidir. Dolayısıyla kişi güdüye hakim olur ve bu; eğer ruh ve akıl birlikteliği mevcutsa neredeyse ömür boyu sürer. Burada, insan ile konuşabilen hayvan arasındaki temel fark; insanın istediğini iletebilmesi, hemcinslerinin sürüleşmesi nedeniyle oluşan hiyerarşiye aldırmamasıdır. Hayvan ise sürüyü dikkate alır, kendini umursamadığının farkında değildir. Aklı ve ruhu tamamen uysa da, bu hiyerarşi ve hayvani güdüler onu bu güzellikten ömür boyu mahrum bırakacaktır. Ve sonunda hayvanlar ölmeye mahkumdur, İnsanlar ölmez.

 

Günün tavsiyesi:


Psikolojik aksiyonlar insanı yaşlandırır. Niyetini alenen belirt. Vazgeçmediysen vazgeçme, vazgeçtiysen vazgeç, bu kadar tantanaya gerek yok.