Nedir insan olmak? Var mı gerçekten bunu bilen? Yani bilimsel çalışmalar sonucunda yapılan açıklamalar var, bunun haricinde sayılamayacak kadar çok felsefi bakış açısı ve dinler; şu anda aklıma gelmeyen pek çok şey, insanın tanımını yapmaya uğraşmış. Peki, birey olarak bu tanımları ne kadar içselleştirdik? Ne kadarını kabul ediyoruz? Ne kadarı bize uygun olmadığı için kendimizce yorumlar kattık? Peki, insan olmak nedir diye hiç düşündük mü? Nedir bunun aslı astarı? Nedir bu mahlûkun faziletleri ve rezaletleri diye düşündük mü? Ben düşündüm. Muhtemelen siz de düşünmüşsünüzdür ve büyük ihtimalle güzel şeyler bulmuşsunuzdur. Ben de naçizane kendi düşüncemi aktarmak isterim müsaadenizle.


Belgeselleri pek çoğumuz izler. Hani şu hayvanlar âlemine, uzaya veya daha küçük mikroskobik canlılara veya tarihi olaylara bazen hayranlıkla, bazen hüzünle bazen de öfkeyle ve iğrenmeyle bakmamızı sağlayan insan mamulâtı ürünler olan belgeseller. Zaten insandan başka canlının aklına gelir mi merak ediyorum. Benim fark ettiğim başka bir şey var. Belgesellerin yapılma amacını, gerçek amacını veya altında yatan derin amacı, bilmiyorum gerçekten, fakat dikkatimi çeken bir şey var. Bir sistem var. Grup halinde yaşayanların farklı bir yaşam tarzı var, yalnız yaşayanların farklı bir tarzı var. Her ikisini yapan canlı varsa onun da farklı bir tarzı var. Her biri ne kadar farklı olursa olsun beni derinden etkileyen bir şey var; uyum. Buna sorgusuz sualsiz bir şekilde uyuyorlar. Evet evet… Sorgusuz ve sualsiz bir şekilde uyuyorlar. Bunu bizim gibi akıllı olmadıkları için mi yapıyorlar yoksa bizden akıllı oldukları için mi yapıyorlar? Belki böyle gelmiş, böyle gider deyip yaşayıp gidiyorlar. Meşhur maymun deneyinde olduğu gibi. Hayvanlar deneyimleyerek öğrenirler ve bu deneyim kendinden sonra gelecek nesillere de aktarılır. Bu zinciri kıranın akıbeti kurt tarafından kapılmak olur mu, bunu bilemem ama bilirsiniz belgesellerde veya belgesel tarzı hikâyelerde böyle örnekler görmek mümkün. Sürüden ayrılanı kaparlar. Belki de belgeseller bunun içindir. Bir sistem var ve hayvanlar uyuyor. Siz de hem uyun hem de uyuyun.


İnsan için bu durum farklı mı? Bence çok farklı değil. Öyle zincirlerini kır, hayallerinin peşinde koş, sınırlarının veya sınırların ötesini hayal et, sen zannettiğin kişi değilsin, sana dayatılana uymak zorunda değilsin vb. bir sürü söz var. Peki, bunların ne kadarı gerçeğe uyuyor? ABD’de biri çıkıp kişisel gelişim için önemli açıklamalar yapıyor. Afrikalılar için ne yapıyor? Misal sınır tanımayan doktorlar gibi davranıyorlar mı? Onlar gibi çabalıyorlar mı merak ettim. Bence o kişisel gelişimciler de, o belgesellerde izlediğimiz sistemi izleten belgeselciler gibiler. Çünkü milyonlarca kitap çıkıyor, milyonlarca okuyanı var ama dünyaya bakıyorsun, daha da geriye gidiyor. Çünkü insana hitap etmiyor. Dinler daha faydalı bu açıdan bakacak olursak. Bilimin de pek rahatlattığı söylenemez. O zaman bunca tanım, bunca yol gösterici, bunca kalıbın içinde insanın belgesellerdeki hayvanlardan daha farklı bir varlık olduğunu nasıl söyleyebiliriz?


Öyle bir sistem var ki maalesef doğum anından itibaren başlar süreç. Adımızı bizi doğuranlar koyar. Nasıl yaşayacağımız ise ailemizin içinde bulunduğu şartlara göre değişiklik gösterir. İçimizde tanımlayamadığımız o farklı olma duygusu ve kendimizi ispatlama düşüncesinin şiddetine göre bir ihtimal hayal ettiğimiz şeylere ulaşma arzusu ve sonrasında gelen hayal kırıklığı. Bunlar düşünen, sorgulayan insanların yaşadığı durum. Peki, geri kalan için durum aynı mı?


Geri kalanlar ise içinde doğdukları o duvarlar içinde yaşamaya devam ediyorlar. Pek çoğu o duvarları aşamadan ölüyor. Ha duvarı aşanlar da özgür oluyor sanıyorsak bence yanılıyoruz. Bana göre bu da başka bir yalan. Çünkü o duvarı aşan kişi bence daha kalın bir duvarla karşılaşıyor ve o duvarın kurallarına uymazsa belki ilk geldiği yerden görece daha kötü bir yere sürülüyor veya en kötü ihtimalle tasfiye ediliyordur. İzlediğimiz belgesellerde bir anne, çocuğuna nasıl hayatta kalacağını gösterir. Bizde ise çok fazla anne vardır ve hata yaptığımızda bizi cezalandıracak çok fazla düşman vardır. Bu düşman da sistemin parçalarıdır ve bize en yakın olduğunu düşündüğümüz insanlar oluyor. Olur da bu sürüden ayrılırsak hemen kurtlar kapıyor ve o kurtlar hemen öldürmüyor. Önce esir alır ve istediği gibi yaşamamızı isterler. Aksi halde akıbet bellidir. Kurt yer.


Tüm bu gözlemlerim sonucunda hemen insan şudur dersem, ben de bu topluluğun parçası değilmişim gibi görünse de tam olarak bu topluluğun parçasıyım ama ben burada insan nedir diye sormadım. İnsan olmak nedir diye sordum yazıya giriş yaparken. İnsan olmak belli bir şey değildir bence. Çünkü bu bir süreçtir. Tercihlerimizin etkili olduğu bir süreçtir. Bizden önce yaşayanlara göre daha şanslıyız çünkü artık bilgiye ulaşmak daha kolay. Bilgiye ulaşmak kolay ve bu bilgiyi nasıl kullanacağımızı söyleyen insanlara ulaşmamız da kolay. Peki, ne yapmalı? Benim naçizane tavsiyem insan olmak nedir sorusu yerine, önce ''siz olmak'' ne demek onu tanımlayın ama o tanımı noktayla bitirmeyin. Bırakın noktayı ölüm koysun. Çünkü hayat o kadar değişken ki. Aslında değişken olan hayat mı? Yoksa sürekli akmakta olan suyun yatağına taşıdığı ve götürdüğü şeyler gibi bizi sürükleyen bir şey mi hayat denilen şey, bilmiyorum. Bunu da açıklamaya çalışan pek çok düşünür bulabiliriz veya açıklamaya çalışmış pek çok ideoloji. Bunları bir kenara bırakarak bize ait bir şey bulamıyorsak o zaman onlara ait oluruz. Bu yüzden siz olmak nedir diye sordum. Şayet siz olmak nedir sorusu bir anlam ifade ediyorsa o zaman bir şeyler daha anlamlı gelir ve bu sayede içinde bulunduğunuz toplum içinde bir fark yaratıp böyle gelmiş böyle gider diyenlere bir cevabınız olur. Hayat değişken olsa da, değişim çok nadir olarak ani olur. Ani olan değişimler ise öyle pek de ani değildir. Çünkü değişim bile hazırlık gerektirir. Bilinçli veya bilinçsiz olabilir.


Fakat hayatın kendine has bir bilinci var ve bence o bilince karşı durmak yerine ona uymak gerek. Akışa uymak gerek, insanların koyduğu ve sistemin dayattığına değil. Tıpkı suyun akıp yatağını bulduğu gibi hayat da akıp yolunu bulur ve bence insan olmak tam olarak budur ve bunu gerektirir. Bu da bir tercihtir. Çünkü içinizde bir şeyler yapmak isteyen bir duygu varsa merak etmeyin o sizi ele geçirir ve yaptırır. Yeter ki ona bilinçsizce kapılmayın ve bütün duyu organlarınız ve anlayışınız açık olsun. Olur da yanlış durakta inmeye kalkmayın, yoldan sapmayın.