Üşüyordum.

Pencereden dışarıya baktığım gözlerim acıyordu. Yazın sıcaklığında sokaklardan fışkıran kuşların sesleriyle parmaklarımı hissetmiyordum.

Babam kendini sallandırmış. Annem içeride ağlıyor, kız kardeşim şok içinde.

Bedenimi saran soğuk kalbimde rutubet yapmış. Deli gibi sigara çekiyor canım ama anneme bir söz verdim. Anneme bir çok söz vermiştim ben.

Babamın intiharı tazeydi. Sessizlikle gelen gürültü koparıyordu.

Annem odama girdi. Bir şey yapmamı geveleyip ağlıyordu. Başörtüsü ayaklarının dibine düşmüş burnunda sümükler vardı.

Neden? Sorduğu soru buydu.

Nedenini bilmiyordum. Babamı pek tanımazdım. Sessiz sakin koltuğuna uzanıp izlediği televizyonun gölgesinden ibaretti.

Oturup konuştuğumu nadirdir. Belki yoktur bile. Hatıramda yer etmiyor. Sessiz biriydi, bıyıkları sakalından gör, gözleri pörtlek dudakları dolgun. Saçları gördü.

Babam kimdi? Orada, odasında tek başına emekli hayatının sonsuz zamanında içtiği çayla gerçekte kimdi? Bilmiyordum.

Hiç bilmek istemiş miydim? Annemle nasıl evlendiğini, doğduğumda neler hissettiğini ve gençken yaşadığı maceralar, hayalleri ve çöküşleri. Sanki hepsinden arınmış olmalıydı. Ben öyle düşünüyordum. Babamın hayal etmeye hakkı olmayan bir figür olarak görmem... Bunu şimdi fark ediyorum.

Onu bir insan olarak görmedim belki. İçten içe nefretim taşıyordu ona. Aşağılardım bakışlarım; cahilliğine, hödük konulmasına ve hiçliğine.

Şimdi intihar etti. Annem ağlamayı bırakıp bir şeyler yapmalı diyerek odamı terk etti. Pencereden dışarı izliyorum ve bedenim titriyor. Ayağıma yumruk atıyorum. Durmuyor. Bir çocuk gibi, zavallının tekiyim annemi teselli edemiyorum.

Ama birisi beni teselli etsin istiyorum. Ne tuhaf bir istek. Oysa onun ölmesini dilememiş miydim? Sonsuz kurtuluşum. Geberip gitsin, dememiş miydim? O halde neden üşüyordum.

Benim için yabancı olan bu babaya neden bu kadar kırgın hissediyordum.

Tüm dünyamı yok etmiş gibiydi. İntihar ederek sanki bir insan olduğunu hatırlatmıştı bana. Artık anılardan ibaret olacağını söylüyor gibiydi. Oysa babamın ölümünü isteyen ben anılarımdan da çekip gitmesini umut ediyordum ölümle. Şimdi o ölü ve anılar zihnimi eziyor, parmaklarım üşümeden titriyor.

Okul çıkışı elime tutuşturduğu çikolatayı neden hatırlıyorum bilmiyorum. Ama işte orada, ağzıma bulaşmış çikolata ile babamın elini tutuyorum o ise konuşmuyor. Sessizce evin yolunu tutuyoruz.

Dışarıda insanlar var, seslerini duyuyorum. Bir araba yaklaşıyor evimize. Annemin ağlamaklı sesine koşan sesler kapımıza dayanıyor. Koynuna alıp teselli edecekler belki.

Ya annem. Babam hakkında ne düşünüyordu acaba. Aşık olarak mı evlenmişti. Hiç dayak yiyip aşağılanmış, eve kitlenip dünyadan mağdur edilmiş hissetti mi? Kızgınlıkları ve sevgisi babam için ne ifade ediyordu.

Hiç bir şey bilmediğimi fark ediyorum. Herkesin dünyası kendince yoğrulmuş gibi, çirken ellerle ve boğucu atmosferle işlenmiş.

Benim dünyam nasıl peki? Ben kimim? Üniversiteye gitmek isteyen, ailesinden kurtulup bulutlarsa şato yapmak isteyen bir hayalperest mi? Bunun cevabı artık o kadar da net olmadığını anlıyorum. Dünyam buzlarla kaplı, fırtınalar ve dalgalarla. Hiç bir gemi yaklaşamıyor, limanları yaktım. Deniz fenerini bir dev gibi yedim.

Tek başımayım. Kendimi bile kandıracak bir tek başınalık. Şimdi fark ediyorum.

Babamın intiharı sanki içimde bir kopuş, biriken fırtınanın boşalması gibi tüylerimi ürpertiyor. Normal bir baba gibi ölse aynı şeyleri hisseder miyim diye merak ediyorum ama intihar... İntihar etmek için bir şeyleri hissetmek, kayıtsız olmamak gerekmez mi?

Bir şey istemek gerekir. Tıpkı bir insan gibi.

Pişmanlık ve utanç gözlerimi acıtıyor. Ağlıyorum. Babamı bir insan olarak ilk defa görüyorum. Bir şey isteyen biri olarak. Ne tuhaf. Babam sanki bir tanrıydı ve bir şeye ihtiyacı yok gibi geliyordu. Bir sahilde yürüyüş, eğlenceli bir tiyatro, parkta güvercinleri beslemek. Hayır babam bunların hiç birini istemeyen bir yabancıydı. Öyle miydi?

Kendimi sandalyeye bırakıyorum. Biliyorum ki battaniyeye sarılsam ısınmayacağım. Hiç bir şeyi bilmediğimi anlıyorum.

Ruhum ve bedenim aynı anda kemiklerine kadar üşürken bir kuş görüyorum.

Mavi kanatları var. Gözleri sarı. Yerinde durmadan etrafa bakıyor. Bana baktığında, beni gördüğünde kanatlarını hava ile doldurup gözden kaçıyor.

Gülümsüyorum. Babamın bir kuş görebileceğini bile tahmin etmez

dim.

Kahkaha atıyorum.