Güneş dünyanın son günü gibi parlıyordu. İnsan düşünüyor bazen, bunca aydınlığın arasında nasıl oluyor da kendimi gölgede hissedebiliyorum. Düşünmenin etkili olmadığı zamanlarda bazı şeyleri eyleme geçirmenin, parlayan güneşin altına geçip yüzünü güldürmenin bir yolunu bulmak gerekiyor. Bencil davranmak gerekirse kendi kendimi mutlu etme lüksüne sahibim ama bencillikten ziyade toplumda yaşayan bir insan olduğumun farkına vardığım an çevremdeki insanların da desteğine ihtiyaç duyuyor olabileceğimi biliyorum. Artık kendim güneşe doğru yürüyorken elimden tutan insanların enerjisi benim için kana kana içilmiş suyun verdiği doyumla bire bir.
İnsan kendi kendine yetebildiği, güçlü kalabildiği zamanlardan sonra kendini dinlediğinde çabaları kadar da yorulduğunu hissediyor. İşte o zaman bile bir çift göz, sıcak bir el, masum söz bütün yoruluşları tek celsede silip atıyor, bedene karşı konulamaz bir huzur veriyor. Ufacık bir destek güneşin aslında bulutlar arasında hep var olduğunu bilme gücü verirken seni de gölgeden alıyor ki parıldayan güneşin sıcaklığı içini ısıtabilsin. Neşeyle, sevgiyle, hoşgörüyle, en nihayetinde güneş kadar sıcak bir içtenlikle gelen herkese karşı minnet duymak beni olduğumdan daha huzurlu yapıyor. Bunları öncelikle bir canlı ve sonrasındaysa toplumda yaşayan varlıklar olarak göstermeye, görmeye ihtiyacımız var. Herkes sevgisiyle, içtenliğiyle, sıcaklığıyla kalsın.
Elbet bir gün bulutların ardından güneşi görürüz, elbet bir gün gölgeliklerden usul usul güneşlere çıkarız. Gölgeler de ışığın çocuğu değil midir nasılsa?