Biz insanlar, birini tanırken veya kendimizi tanıtırken neden sürekli özelliklerimizden bahsederiz? Neden bahsetmek yerine uzun zamandır tanıyormuş gibi sohbet edemiyoruz? Kabul görmek mi gerekiyor karşı taraftan? Bir insanı tanımaya çalışırken neden market alışverişine giderken elimizde alacaklar listesiyle gidiyoruz? Neden istediğimiz özellikleri barındırabilecek insanlar tanımaya çalışıyoruz. Oysa bir markete giderken alacaklarımız az çok kafamızdadır ancak reyonda gördüğümüz bir çikolata, bir meyveli yoğurt, bir limon, bir elma... Her ne ise o anlık bize cazip gelmez mi? O listemizde olmadığı halde onu almaz mıyız? Bence insanlar birbirlerini tanırken kendi isteklerini bir tarafa bırakıp, karşı tarafı tanırken o göreceği çikolatayı, elmayı, meyveli yoğurdu almalı ve bundan mutlu olmalı. Günümüzde çoğu ilişki önceden planlanmış menüler gibidir. Ne yemek yapacağın ne malzeme alacağın nasıl sunacağın her şey belli olmak zorundadır. Öncesinde birlikte olmak istediğimiz kişiyi seçeriz. Onun hakkında araştırmalar yaparız. Aynı almak istediğiniz bir malzemenin, tüm marketlerdeki fiyatına bakarak en uygunun seçmek gibi. Oysa oyun oynamadan içtenlikle samimiyetle gelişigüzel tanışma ve sohbet bize her şeyi sunabilecekken tüm her şeyi tüm berraklığı ile gösterebilecekken neden bunları yapıyoruz? Sürekli bir insana kendimizi bir ''eşya'' gibi tanıtmaktan kendimizi satmaktan başka ne anlama gelir ki? Karşı tarafa kendimizi ne kadar iyi satarsak o kadar hızlı kullanılmaya başlamıyor muyuz? Kendimizi satarken neden bu kadar zevk alıyoruz. Neden sürekli karşı tarafın hoşuna gidebilecek şeylerden bahsediyoruz. Aynı pazardaki kırmızı domates numarası gibi
(Yaz aylarında domatesin rengi daha canlı görünsün diye üstüne kırmızı renkli şemsiye konulur.) türlü türlü gizemlerle gidiyoruz karşı tarafa. Hemen niyetimizi belli etsek ne olur? Ne kaybederiz? Karşı tarafı kaybetme korkusu yüzünden kendi benliğimizi kaybetmek bu kadar mı önemsiz? Olmadığımız biri gibi davranmak bu kadar mı kolay? İnsanlar arası ilişkiler, son tüketim tarihi yaklaşmış bir mantar gibi bu kadar ucuz olmalı mı? Bu kadar ucuz olduğu için hemen alınıp tüketilmeli mi? Satarken kendimiz hakkında neden sorunlardan (problemlerden) bahsetmeyiz. Bir arabanın uzun yolda göstereceği performansı anca yola çıkınca görebiliyoruz. Biz uzun yola çıkarken olabilecek sorunlarda bahsedemiyorsak, kendimizi mi tanımıyoruz? Yoksa yolu mu? Marketlerde ve pazarlarda her şey satılıyorken insan ilişkileri neden satın alınamıyor? Sanırım bu kadar ucuz şeylerin getirisi anca ufak tefek zevkler günümüzde. Anca ham madde alıp üreten çok zevk alacak bu ilişkiden. Bazen düşünüyorum çoğu zaman ilişkilerde kaybeden taraf olmuşumdur. Karşı tarafı çok düşünür, ince elerim, gerçekten içimdeki şeffaflığı hissederler ama tüm bunları yaptıkça değersizleşirim. Yeni aldığınız bir telefonun ilk günü ne kadar güzeldir. Nazikçe koyarsınız, ekranını temizlersiniz, onun için koruyucu alırsınız. Şimdi dönüp baktığınızda duygusuz bir nesneye olan eylemleriniz bile değişiyor. Duygusu olan bir varlığa karşı, değiştirdiğiniz eylemler ne olacak? Sadece şu düzende samimiyet ve gerçeklik arıyorum. Enerji, maddi durum tüm harcanabilecek her şeyi vermeye hazırım. Umarım satış pazarında kendi hayatımı düzgünce, güven içinde paylaşabileceğim bir market bulurum.
“Binlerce yıllık uygarlığın ardından insanlık hala sevmeyi öğrenemedi.”
Vicky Christina Barcelona (2008)
“Herkes tarafından bu şekilde yüzüstü bırakılmışken içimde hissettiğim şiddetli ve bilinmeyen sarsıntıları neden kendi kendime anlatmayı denemeyeceğim ki?”
Bir İdam Mahkumunun Son Günü, Victor Hugo