İnsana aşık oldum azizim. Her gün aynı yer, aynı saat, aynı zaman ve yüzlerce farklı insan. Önlerinden geçerken yüzümü yere sarkıttığım o insanlar işte.. Utana sakına görmezden geldiğim binlerce iz. Ne oldu peki sonra ? Kaldırdım başımı, izledim cümle alemi. Önce gözlerimden yaşlar süzüldü. Her biri üzerime koşar adımlarla geliyordu sanki. Kollarını açmışlar, bağırlarını sakınmamışlar. Sonra izledim durdum. İnsana aşık oldum azizim. Sayısı günden güne artan, yüzü pekala asık binlerce insana. Bir an duraksadım kimse bana bakmıyordu, aksine ben pür dikkat onlara kesilmiştim. Hiç kimse kendinden bile oralı değildi. Yüzbinlerce yıldır kendi içimde yaşattığım kuruntular, o kalabalık insanların arasında birden bire kayboldu. Tufan kopuyordu, insanlar o aziz insanlar karınca gibi sağa sola savruluyordu. Kimse oralı değildi orada olduğumdan. Ne gariptir ki yokluğum ilk defa bu kadar salt ve gerçek olmasına karşın pekala beni memnun ediyordu. Kaldırım taşları ilk defa gözüme bu kadar gerçek görünüyordu. Senelerdir aynı yerde bekleyen dükkanlara ilk defa başımı kaldırıp baktım. Sahiden oradaydılar ve gerçektiler. Hiç olmadığım kadar gerçektim ben de bugün. Gözlerimin arasından süzülen yaşlar yüreğimdeki yangını söndürüyordu. Ara sıra biraz daha cesaret edip başımı göğe kaldırıyordum. Parlak güneşi kirpiklerimin arasından süzdürüyordum. Ağaçlar, o gür ağaçlar dolgun dallarını savuruyordu rüzgara karşın. Öleceğimi hissetim tam o an. Bir müzik çalıyordu; insanları anlatıyordu, senelerdir yüzüne bakamadığım insanları. Arabalar en çok gözüme boş göründü. Kimisi savurgan bir şekilde hızla önümden geçti, ne olduğunu anlayamadım. Kimisi ağır, rahat bir tavır takınarak geldi geçti. Kahverengi ve hafızamda tutamadığım sayısız rengi olan duvarlarla karşılaştım. Her geçen birinin iziyle çevrili, irili ufaklı duvarlar... İnsanın yok oluşuna şahit olmak istemedim ilk defa bugün. Vahametle çevrili insanı bağrıma bastım bugün. Kollarımı açtım, öylece dalıverdim içlerine. Evet azizim, ben bugün insan oldum.