… Eve gelince beni karşılamasını istediğim hoş yemek kokularından umudumu keseli çok olsa da birini görmeyi her zaman istemiştim. Bunun için kendime çok kızsam da gerçekten istiyordum. Mutfaktan çıkan biri olurdu belki. Elini önündeki önlüğe kurulayan bir kadın. Bana gülümseyerek ‘Yemek beş dakikaya hazır olur canım. Sen önce ellerini yıka.’ derdi mesela. Ya da koltukta uzanırdı bir çocuk. ‘ Abla şu çizgi film bitsin ödevimi bitireceğim, kızma.’

      Bunlar hep diğerlerinin evine gittiğimde duyduğum cümlelerdi. Hakaretlerle büyüyen biri olarak o kadar garipsemiştim ki eve gelince saatlerce gülmüştüm. Babam bile kafasını koltuktan kaldırıp bana bakmıştı. Kriz gibiydi. Kendimi banyoya atmış, yankılanan sesimi dinleyip dinleyip gülmüştüm. Ne kadar sürdü hiçbir fikrim yoktu. Ama uyandığımda küvetin içinde, kıyafetlerimle ıslak bir şekilde kıvrılmıştım. Her yerim tutulmuş ve perişan halde üşüyordum. O gün bir söz vermiştim kendime. Fazla insanca isteklerde bulunmayacaktım. 

     Ama bir gün sözümü tutamamış, en büyük insanca isteğimde bulunmuştum: Evde birinin beni karşılamasını. İnsan olmaktan asla kaçamayacağımı her gece yüzüme vuran bir istekti bu. Basit ama içinde kıskançlık gibi ne menem duyguları barındıran bir şeydi. Kalbi sıkıştırıp diğer insanlardan nefret ettirecek cinsten. Köşe başında yavrularını emziren köpekten bile kafamı çevirtecek kadar…

     Kendimi direkt yatağa bırakıp zihnimin duygular tarafından ele geçirilmesine izin verdim.