Her aşama sürekli gelişme için kendi doğal programlamasına sahiptir. Başlangıçta aydınlanış parıltıları ya da deneyimler genelde göz ardı edilir. Gördüklerimiz bizim gerçeğimizin bir bölümü değildir ama bir kez bilinç düzeyine vardığımızda yeni anlayışlar yinelenen bir biçimde sahnelenir.
Gözlerimizi kısarak bakarsak yaşam bizi doğumsan ölüme değin pürüzsüz götüren bir işlediler dizisi gibi görünür. Oysa, daha yakından gözlemlersek görünüşte pürüzsüz olan bu içeriğin ne pürüzsüz ne de sürekli olduğunu; tersine, farklı ve çoğu kez sert etkili dönemlerle, travmalarla ve kesintilerle dolu olduğunu görürüz.
Yaşamımızın başlangıcında kesinlikle başkalarına bağımlı ve meraklı bir bebeğizdir. Çocukluk boyunca çevremizi saran bize göre esrarlı ve yeni, kocaman bir dünyanın harikalarını incelemek ve keşfetme girişimlerimizde beceriksizce tökezler, çoğu kez düşer dururuz. Ergenlikte ya bir başkasının kopyası olmak için savaşır ya da yeni bir kişiliği keşfedip böylece kendi kişisel hedeflerimizi düzenleme yolunda savaşım veririz. Burada umut edelim ki ikinci kararı vermiş, yetişkinliğe doğru sürekli gelişen benliğimizle ve konumumuzla her an değişen evrende yerimizi almış olalım.
Bu durumda, dinamik bir biçimde ve benliğimize karşı güvenlik içinde teklifsiz dostluklara ve eşleşmelere; yalnızlığın üstesinden gelme gereksinimi duyarak başka bir kişiyle derin, anlam dolu ilişkiler kurmaya hazır oluruz. Ve biz bunu, işlemde benliğimizin bir bölümünü terk etme pahasına olsa bile yapmayı kararlaştırırız.
Sonunda yaşlılık çağın, yaşam sona ermeden önce sezinlenecek olan son aşamaya varmış oluruz.
Şu hâlde gerçek anlamda olgunluğa doğru olan her aşama kendi içinde tam, diğer aşamalardan bağımsız olarak sezinlenir ve kendi kendimizi oluşturur.