Toplumsal mükemmelliyetin olmadığını anlamak lazım aslında. Çünkü toplum tasarlamaya çalışan insanlar, sandıkları insaniliğin gerçekten insana ait olduğunu düşünüyor. İnsana en yakın sistem demokrasidir, insan fanatizme de çok açıktır ama demokrasinin korunması gereken narinliği, insanın en rahat uygulayabileceği sistemdir. Demokrasi, trend olduğu için insanlar onun doğru işlendiğinde kusursuz olacağını düşünür ama doğru işlenemez, tasarlanırken düşünülen insan tipi ile uygulandıktan sonraki insan tipinden dolayı. Demokrasi, hataları en az büyüyen ya da yanlışları en az zarar veren sistemdir diyebiliriz. Bu işlerde biraz yol kat edince insan rasyonel olduğu zaman sistemin doğru olacağı düşünülür ama insan, insan kalmaya devam ettiği sürece rasyonel olamaz. Buna çok yaklaşılan dönemler olur ama bu artan rasyonalite herkesin işine gelmez çünkü alt sınıfları zapt etmek için her zaman onlara duygu ve kendileri dışında bir kötüleme hedefi yüklenmesi lazım. Mesela komünizm, sosyalizm ve marksizm gibi sistemler; insanın ister istemez bir sınıfsalllık oluşturacağını, herkesin el ele kol kola yürüyemeyeceğini atlamıştır. Bu sistemler, yönetimleri güzel değiştirmiştir ama esas değiştirilmesi gereken insandı. Avrupa'da Reform döneminden birkaç yüzyıl sonra kapitalizmin başlamasıyla anlaşılması gereken bir şeydi bu aslında. Reformdan sonra rasyonel olmayan toplum değerleri azalıyordu, herkes rasyonel olmaya başlamıştı ve birey kavramı herkes için geçerli olmaya başlamıştı ama bu sefer de kapitalizm ile sadece yöneticiler ve aristokratlar değil, insanlar insanlardan katlarca daha zengin olmaya başlamıştı. Yönetimlerin bu zenginlerle oluşturduğu gruplaşmayı alt sınıflar bölmesin diye alt sınıfların aklını yine ruha ve duygulara işleyen, toplumsal değerleri olmaması gereken ama yine bir şekilde yönetim sisteminin içine giren olgular ile çeldiler. Bu olgulara örnek verecek olursak Reform'un yıktığı ama yeniden gelen din, bu zenginlerin metalaştırılması, basın yayın ve başka okları hedef gösterme diyebiliriz. Böylece bir toplumsal sistem daha göz boyama ve duygular ile kabul ettirildi, solcular bunu fark etmişti ama solcular tüm işçilerin devrim aşkıyla yanıp bittiğini ya da bu sınıfsal zenginlik bittiğinde dünyanın güllük gülistanlık bir yer olacağını düşünüyordu. Sadece sol sistemler değil, Avrupa'da 18.yüzyıl ile oluşmaya başlayan zenginlik furyasını sistem haline getiren liberalizm de insanı yanlış tanıdı. Liberalizm her insanın hiç kimseye karışmadan kendi malını üreterek herkesin zengin olabileceği bir sınıf sistemi yaratmak istemişti ama onlar da insanın toplumsallığa, bir sürü duygusuna ihtiyaç duyduğunu uygulamada fark etti. ''Madem mükemmellik insandan dolayı mümkün değil o zaman devletlerin başında çok zeki biri olsun ve öbür insanları yönlendirerek ortaya özgürlük az olsa da güzel ve herkesin kazandığı bir sistem çıksın'' gibi öneriler de duydum ama burada da önceki yazılarımın birinde bahsettiğim ''tepedeki koltuğa oturma hissi'' ön plana çıkıyor, maalesef yönetici kişi bir Noel Baba gibi herkesin sevineceği şeyler yapıp kendinden feragat etmiyor, neticede o da insan. Böyle bir sistemde de mükemmelliyet çıkmayacağına göre insanın bir koyun gibi olmadan yaşadığı ama yine de yanlışlarından hep bahsedilen sistemlerle ilerlemek daha doğru. Demokrasi bu sistem işte. Demokrasinin de en büyük mikrobu popülizm çünkü doğru bir meclis ya da doğru yöneticiyi seçmek için rasyonalite gereklidir ama bir kısır döngü şeklinde ilk demokratik denemelerden itibaren yönetici adayları insanların duygularını kullanarak bir yerlere geldiği için demokrasinin bir oligarşi ya da faşizme bile döndüğü sistemler ortaya çıkar. Mussolini'nin İtalya'sı, Hitler'in Almanya'sı bunun en uç örnekleri. Demem o ki insandan ötürü ne kusursuz yönetim çıkar, ne kusursuz toplum. 21.yüzyıl için en başarılması gereken yönetim hususu, insanın bir köle ya da bir robot olmadığı sistem yaratabilmektir.