Masadan çıt çıkmıyordu. Üstelik onlara "Yemek yerken konuşulmaz!" düsturunu öğreten ilim-irfan sahibi büyükleri de olmamıştı hiç. Bahsi geçebilecek kadar ciddi birçok konu varken bu üç adam; beslenme saatleri gelmiş evcil hayvanlar kadar konsantre bir şekilde sadece önlerindeki tabaklara odaklanmışlardı. İnsan çoğu zaman sessiz kalmak isteyebilir. Masadaki bu sessizlik, siyah takım elbiseli, elindeki silahın gücüne dayanan ve iletişim konusundaki tek becerisi agresif tonlarla bağırıp çağırmak olan bir adam cismine bürünerek gitgide gerginleştiriyordu ortamı. Yemeklerini yedikleri tabaklardan birisi kendiliğinden yukarıya doğru yükselse ve bir anda o yemeği yiyen kişinin üzerine dökülse bile bu olay hiçbirinin umurunda olmayacaktı. Böyle bir mucize gerçekleşmedi. Mucizeler çoğu zaman gerçekleşmez. Masadakilerden birinin tabağındaki eti dilimleme görevini üstlenen bıçağı; basit bir şekilde elinden kayarak basit bir şekilde yere düşmüştü. O sırada masadaki tüm gözler yere basitçe düşen ve düştüğü yerde hareketsizce duran o bıçağın üzerindeydi. Bıçak, birazdan masaya geri dönüp görevine kaldığı yerden devam edeceğinden emin olduğu için soğukkanlı bir şekilde düştüğü yerde bekliyordu. Bıçağın sahibi bir süre dalgın bakışlarla yerden alınmayı bekleyen bıçağına baktı ve ardından yemeğine geri döndü. Artık tabağındaki eti çatalıyla dilimleme sorumluluğunu layıkıyla yerine getirmenin derdine düşmüştü. 


Birbirlerine hiç bakmıyorlardı. Başları öne eğik bir şekilde yemeklerini tüketmekle meşgullerdi. Basit bir şekilde yere düşmüş ve masaya geri dönmeyi bekleyen bıçağın soğukkanlı tavrı yerini endişeye bırakıyordu. Düştüğü yerde can çekişmeye başlayan bıçağın haykırışlarını duyan yoktu çünkü masayı bekleyen bir kaos vardı. Masadakiler bu kaosla nasıl başa çıkabileceklerinden başka bir şeyi düşünmek istemiyorlardı. Birazdan yemekleri bitecekti. Öne eğdikleri başlarını kaldırmaları, oturdukları sandalyelerden kalkmaları, boş tabakları ve görevlerini tamamlayan çatal, bıçak, kaşıkları masadan kaldırmaları, basit bir şekilde yere düşen o bıçağı kurtarmaları gerekecekti. En kötüsü de tüm bunları yaparken birbirlerini görecek olmaları... Bu, masadaki üç adam için de kesinlikle bir kaos sebebiydi. Hiçbiri bu yaşanacaklara hazır değildi. Aslında daha kötüsünü de düşünüyorlardı: "Ya konuşmak zorunda kalırsak?" 


Zaman hareket biçimi olarak sürekli ileriyi hedefleyen bir matematiktir. Masadakiler bu matematikten kaçmanın bir yolunu arıyordu. Bu yemek bitmemeliydi. Herkes gibi onlar da biliyordu seçebilecekleri alternatif bir yolun olmadığını. Çaresizlik ve kabulleniş duygusunu; ruhlarını ağlatacak derecede acizce hissederek insan olduklarını hatırladılar bir kez daha. Dünya kendi yöntemleriyle çoğu zaman bizlere insan olduğumuzu hatırlatır. Bu da küçük bir anma töreniydi sadece. 


Yemeğin sonuna gelinmişti. Başlarını kaldırdılar, oturdukları sandalyelerden kalktılar, boş tabaklarını ve görevlerini tamamlayan çatal, bıçak, kaşıkları masadan kaldırmak üzere harekete geçtiler. Basit bir şekilde yere düşen ve kurtarılmayı bekleyen o bıçak da ait olduğu tabağına kavuşmuştu sonunda.