Ulu bir servinin altındayım, pür-sükût,

O vakit kalır ne hayâl ne mevcûd.

Salâh ile yıkanırken semâvat serîn,

Titrer servimin kökleri, mahcûb ve derîn.


Tek bir ses duyarım sayhâteyn arasında,

Der gibi: "Ey âciz! Gel hâdim ol bâbıma.

Umarsan yeşili şedîd nâr-ı ahmarda,

Acûz serviler gibi bâb ol dergâhıma.


Rûhundaki damlalar ekmese de yeşili,

Aklar kara topraklar, evveli ve âhiri.

Ezanların gökkubbeyi yıkadığı gibi,

Pâk eder, irşâd eder, âbâd eder makberi."


Uzandım döşüne ulu servinin,

Endâmı cürmünce ağladım demin.

Hâcet-i âli'mdir o cenâb Beyt'in,

Hakk'ın "Ol!" derse, olacak, sevin.