Eminönü-Üsküdar vapurunda; parmakları ‘ideal’ uzunlukta ve incelikte, dudakları da yine ince ve de güzel, sarı saçlı bir kadın hemen önümde kitap okuyordu. İnce boynu iki keskin çizgiyle üç boğumdu. Biraz kitap okudu, biraz etrafına göz gezdirdi. Sarı saçlarını atkuyruğu biçiminde güzelce topladı. Yine kitabına döndü.


Güneş vapurun sağında, tam iki kaşımın ortasındaydı. Sol sırada ve çaprazımda o, siyah mı, koyu lacivert mi tam da kestiremediğim başörtüsüyle bir kadın uyukluyordu. Hemen onun arka sırasında ise yaşı ilerlemiş hanımlardan ve birkaç üyeden oluşan bir topluluk hararetli hararetli sohbet ediyordu. Onların bulunduğu sıranın cam kenarında ise saçlarıyla ve bıyıklarıyla yaşamış olduğu yılların miktarını yaklaşık olarak yansıtan bir adam denizi seyrediyor ve belki de bu şehirde geçirdiği gençlik günlerini yad ediyordu. Kim bilir kaç defa geçti vapurla Eminönü’nden Üsküdar’a. Kaç defa seyretti dalgaları. Belki de ara ara yanında farklı kızlarla. Martılara simit de atmıştır defalarca.


Bir denize baktım, bir de sarı saçları, ince ve güzel parmakları, belirgin elmacık kemikleriyle, zarif kaşlarıyla kitap okuyan kıza baktım. Sonra başımı tekrar denizden yana çevirdim ve vapur sakince iskeleye yanaştı.