Sabah ezanı okunuyordu ve mesaisi yeni bitmişti. Hali kalmamıştı artık bir an önce evine gitmek istiyordu. Bir bıkkınlık hissi vardı üzerinde ve bu hissi artık taşıyamıyordu. Hayata sadece çalışmak için gelmişti sanki. "Yaşamak" demiyordu artık bu kelime yerine "çalışmak" diyordu.

İşi bittiğinde evine patronu bırakırdı. Öyle bir bırakırdı ki resmen çöp fırlatır gibi evinin önüne atardı. Her gün klasik şeyler oluyordu. Hava kararmaya başladığında çalışmaya başlar sabah ezanıyla patronu bu şekilde fırlatırdı. Değersiz bir köle gibi çalışıyordu. Mesai saatleri de yoktu aslında. Patron ne zaman isterse o zaman başlar çalışmaya ve yine patron ne zaman isterse o zaman bırakırdı işini.

Yıpranıyordu artık yaraları vardı, izi geçmeyen yaralarla kaplanmıştı vücudu. Yaşlanıyordu zaten ama diğer arkadaşlarından bazı farklılıkları vardı. Bu kadar yıpranmasına rağmen enerjisi tükenmiyordu sanki elektronik cihazların şarj edilmesi gibi çalışma enerjisi yenilenirdi her gün. Bir gün ölüp gidecekti ama yaşlansa da enerjisinin ne zaman biteceğini bilmediği için çok yaşayacağım ve çok çalışacağım diye düşünüyordu. Aileden gelen bir şey olmalı diye düşünüyordu, ataları da hep uzun yaşamışlardı. Yaşamayı sevmemek değildi, çalışmayı da sevmemek değildi bu, sadece mecburen yaptığı bu işten memnun değildi.

"İşim, bir şeyleri kirletmek, karalamak, kötülemek ve iyi bir şey yapsam da bunun da değeri olmuyor." diye düşünürdü. Bu yüzden memnun değildi.

Bazı günler gündüzleri de çalışırdı o günler tamamen işkence olurdu kendisi için ama patronun keyfi yerinde, onun için çalışan bir kölesi vardı ne de olsa. Çalışırken çok konuşurdu. Patronuna söylenip dururdu. Böylesi nefret ediyordu patronundan ama uzun yıllardır onunla çalıştığı için onu çok iyi tanıyordu. Hatta her şeyini biliyordu. Patron, bir kelime etse arkasından hangi kelime gelecek onu bilirdi.

İş vakitleri genel olarak sisteme küfürler ederek geçiyordu. Bazen bir resim çizmeye çalışırdı, kara kalem değildi sadece karalardı. Bazen aşk veya bir haykırış diyerek şiir yazmaya başlardı. Bazen bir öykü yazmaya çalışır, kendini anlatmak isterdi ve sonuna üç nokta koyardı. Bazen şarkılar yazardı ve sonuna "Olmadı.” diye not düşerdi. Bu kadar dertli görünse de bazen masal anlatırdı, onlar da dertli geçse de sonu iyi bitiyordu en azından. İyi bir karamsardı.

Yine rutin günlerinden birisinde çalışıyordu. Dayanamaz hâle gelmişti. Bir şey yapması gerekiyordu ama beceremiyordu. Kaçıp kurtulmak istedi ama kaçıp kurtulmayı intihar etmek diye düşünmüştü. İntihar ederek yaşamayı değil çalışmayı bitirecekti. Böyle yaparak patronuna da ders verecekti. Zorla çalıştırılıyor ve çok az iyi şey yapıyor, bunun dışında kirletiyordu. Uzun uzun düşünse doğaya, ağaçlara kadar zarar veriyordu. Bu yüzden hem çalışmaktan kurtulacak hem de artık zarar vermeyeceği için vicdanı da rahat edecekti. İlk fırsat dedi ve çalışmaya başladı, patronuyla göz göze gelip atacaktı kendisini. Bir süre daha çalıştı fırsat gelmeyecek gibiydi. Umudunu kaybetmek üzereydi çünkü yine sabah olmaya yaklaşmıştı. Mesai bitecek ve belki diğer çalışma saatine kadar fikirleri değişecekti, çalışmaya mahkum olacaktı. Bunları düşünürken bir anda olduğu yere baktı, sanki küfür gibi patronun iki parmağının arasına sıkışmış bir baş parmak gibiydi. Kendinden daha çok tiksinmişti. "Yeter!" diye haykırdı ama içinden. O an bir yıldızın kayması gibi aniden olmuştu her şey ve bırakmıştı kendini.

Çat pat sesler yankılandı o an. Parkeye düşmüştü.


Sabaha karşıydı işte herkes uyuyordu, onun düşme sesine uyanacaklar diye çok korktum. Hemen eğildim ve elime almaya çalıştım ama bir kısmı yine de yerde kaldı. Parçalanmıştı. Bu, bir uçlu kalemdi. Bittikçe uç takar, kullanırdım. Uzun zaman olmuştu. Birçok şey yazdım, karaladım ve yırtıp attım. O yüzden kâğıtlara ve oradan da ağaçlara zarar verdiğini bile düşünüyordu. O gece parmaklarımın arasında kaydı ve gitti. İçinden "Yeter!" diye haykırışını sanki hissetmiştim. O gece kalemimin, kâğıtlarımın, yazdıklarımın değerini anlamıştım. İstediğini yapmış, bana ders verip gitmişti. Keşke gitmeseydi o gün, daha çok şey yazardık diye düşündüm ama son pişmanlık neye yarar ki? Bizler işte insanoğluyuz ve hiçbir şeyin kıymetini yanımızdayken bilmiyoruz.

O yüzden kimseye ve hatta bir kaleme bile eziyet etmeden kıymet bilerek yaşayalım. Belki bu intiharı azaltır.