Anılar, bir kutuya konulup istendiği zaman tekrar yaşanabilecek olmalıdırlar. Hafıza tek başına yeterli değil. Hafızaya hizmet eden anılar bir süre sonra Medusa'nın kıskanacağı biçimde taşlaşıyor. Bu yüzden aklıma gelen o görüntüleri tekrar yaşıyormuş gibi deneyimlemek gerekiyor. Bir nevi düşünsel zaman makinesi, sınırsız hayat matinesi...
Desibelsiz fakat en sınırsız, yüksek seslerin konser mekanı olan beynime bilet bekleyen bu sonrasız kalabalık bana kendimin ne kadar parçadan ibaret olduğunu hatırlatıyor, sadece hatırlatmakla kalmıyor, yüzüme Suriye şiddetiyle vuruyor, fetiş aleti değil, bir Barda filmi çekim hatasına dönüşüyor. Yine de yetmiyor.
Yalnız kaldığında insan düşüncelerini engelleyemiyor. Tam tersi ise tam bir beyin ölümü. Etrafımda dönüp duran hayat ve beni takip etmekten bırakmayan uydularımın beni gezegenleştiriyor olması, maruz bırakıldığım gürültü kirliliğinin ders kitaplarında sözünün geçmemesi, uygarlığımızın neslinin tükenmesi konusunda ne haber kanallarına ne de Discovery Channel'e ilham kaynağı olamıyor. Bir belgesele konu olacak kadar bile yaşanmışlığa sahip değilim.
Gidiciyiz, her ne dersek diyelim gittiğimiz yolda önümüzden hemen 1-2 m. önden giden kimlik silüetimiz, canlı yayınların 1-2 dk. sonradan gelmesi temkinini kendi id sürecime hatırlatıyor. Bu bir Freud tesellisi değil, Alıntılarla Yaşıyorum çıkmazı. Sokak ismi teklifi alsam evimi o sokaktan başka yere koymama izin vermezlerdi.
Nasıl yaşayacağımı değil, bana nasıl intihar etmemeyi düşüneceğimi anlat.