Düğümlenip çözülmekten bitkin düşmüş olan halatımı bunun ona attığım son düğüm olduğunu ve onu çözen kişinin de asla ben olmayacağıma dair yeminler ederek elime tekrardan aldım. Aynı son iki yılda defalarca yaptığım gibi. Atabileceğim en sıkı düğümleri beni çözülmeden taşıyabileceğinden emin olana kadar atmaya başladım. Attığım her düğümde de bana bu düğümleri attıran olayları düşündüm. Hiçbir kadın tarafından seni seviyorum lafının bana denmemiş olmasından mı? Yoksa yaşadığım günlerin bir öncekinden farksız olmasından bunaldığım ama yine de bunu düzeltmek için bir şeyler bulamayışım ve bulamadıkça da bunun bir çözümü olmadığına inanışım mı? Yoksa arkadaşlık kavramına olan inancımı kaybedişimden mi? Yoksa olmak istediğim kişiden bu kadar uzak olmak ve bir daha da o olmak istediğim kişi olmaya yaklaşamayacağımı ve bu kişi olmak bir yana bundan beş yıl önce arkadaş bile olmak istemeyeceğim birine dönmemden kaynaklı mı ya da kendime olan saygımı kaybedişimden mi belki de yaşamıyor oluşumdandır iyi şeylerin olmaması. Artık rahatsız etmiyor beni çünkü gerçekleşmeyeceğini bildiğin bir hayal gerçekleşmezse kendini attığı oltaya balık gelmeyen binlerce balıkçıdan farksız hissedersin elbette iyi bir his değildir ama bir yerden sonra şaşırtmaz insanı bu durum asıl olay artık başına kötü de olsa farklı bir şeyin gelmeyişidir. Belki de en intihara sürükleyen duygu budur. Hissizleşmek bir şeyler kalmaması artık adına ruh denen yerde. Hiçbir duygudan eser kalmamıştır. İnanmadığım tanrılara sevilmek için dualar etmeye başlamıştım, sevmediğim insanlara hoş gözükmeye çalışmaya başlamıştım. Onları sevmediğimi bilmeme rağmen. Artık ipi boynuma geçirmek dışında kalmamıştı belki de çözüm. Bilmiyorum, diyecek bir lafımda kalmadı. Sanırım ağzı laf yapabilen insanlardan da değilim, bütün diğer güzel özelliklere sahip insanlardan olmadığım gibi. Zaten hiç atmadığım kadar da fazla düğüm attım halata. Bu saatten sonra ilmeği boynuma geçirmek ve itmek o sandalyeyi tek yapmam gereken şey.