Belki birçoğumuzun aklından zaman zaman geçmiş olan konu. Hayatımızın akışının kendimize göre iğrençleştiği, pisleştiği, o ufak dert ve tasaların hepsinin birikerek, belki ruhsal belki fiziksel olarak bizlerin kaldırabileceğinden çok ama çok daha ağır hale geldiği anlarda zihnin ve hatta vücudun kendisinin istediği o durum. 

 Burada bahsetmek istediğim intihardan kastım şu olmayacak; kız veya erkek arkadaşından ayrılan veya anne babasını herhangi birini kendi yokluğunu göstererek cezalandırıldığı bir intihardan bahsetmiyorum. Belki bir örnek göstermek gerekirse Mehmet Pişkin'in intiharı benim anlatmak istediğim bu çeşit için güzel bir örnek olacaktır. 

 Hepimiz zor zamanlar geçiririz, kimsenin hayatının sürekli olarak harika geçtiğine dair bir düşüncem yok zira bunun en harika örneğini çok zengin insanlara bakarak anlayabiliriz. İlk olarak şunu görmemiz gerekiyor bence para insan hayatındaki haz ve arzuları karşılayan bir madde olduğu için ve bu hazlar satın alınabildiği için bir sonu var. Dünya hayatı üzerinden baktığımız zaman mutluluk ve eğlence için her daim bir sınır bulabiliyoruz. Şöyle düşünün bugün dünyanın en pahalı ayakkabısı kaç para olabilir? 1 milyon dolar mı ? 100 milyon dolar mı ? Anlatmak istediğim şey şu demek ki bir şeye sahip olabilmek için belirli bedel ödenmesi gerekiyor, peki mutluluğa sahip olabilmenin bedeli nedir? Bu bedeli hangi parayla satın alabiliriz bunu açıklamak mümkün müdür? Aşık olduğun kızla beraber yaşlanmak mıdır mutluluk, çocuğunun olması mı yoksa? Daha tanımı yapılamayan bir şeyin bedelini nasıl belirleyebiliriz değil mi? Yani buraya kadar anlattığımız nokta şudur ki mutluluk ve haz aynı şey değildir. Yani intihar etmemek için bir insanın elde etmesi gereken şey ise mutluluktur değil mi? 

Biz insanoğlu olarak mutluluğu ise hep bedeli olan şeyler üzerinde aradığımız için mutluluğu kaçırıyoruz belki, çünkü mutluluk nedir, tanımı nedir, nasıl elde edilir bilmiyoruz ve bana kalırsa bilmeyeceğiz. Mutluluk dediğimiz şeyin varlığı hakkında da bir fikrimiz yok bana kalırsa, şu olursa mutlu olacağım e oldu hadi mutlu olsana. Veya kısa süreliğine mutlu olur sonra daha farklısını istersin. Buraya kadar neden mutluluğu anlatıyorsun bize be kardeşim diyebilirsin, şimdi istediğimiz noktaya geliyoruz. Mutluluğun tersi nedir, üzüntü mü, keder mi. Adı her ne olursa olsun mutluluktan daha kolay ulaştığımız olan şey diyorum ben buna. Ve mutluluk gibi içinden çabuk çıkılan bir durum değil. Bilimsel adı depresyon bana göre insan ruhunun buhran hali. Uzun ama çok uzun süre kaldığın zaman ise insanı kendi yaşamından alı koymaya götüren olay olarak konuşabiliriz. Yani insanı intihara götüren konu. 

Bilime göre normal bir insan intiharı düşünmez, akli melekeleri yerinde değildir, o zaman en başta verdiğim örneğe dönmek istiyorum sevgili Mehmet Pişkin'e, intihar notunda şöyle söylüyor; 'Alkol veya herhangi bir uyuşturucu madde etkisi altında değilim, üstü örtülü veya açık olarak arkadaşlarım, hatta doktorlar ile bu konuyu konuştum ve en sonunda bu kararı verdim.' ki Mehmet Pişkin araştırdığım kadarıyla öyle maddi sorunlar ile boğuşan veya büyük acılar çeken bir kişi değildi yaşarken. Ama konuşmalarının içinde şöyle anekdotları görüyoruz, uzun süredir mutlu olmadığını, çok uzun zamandır da aklında intihar konusu ile uyandığını bize açıklıyor. Yani buradan çıkardığımız net sonuç şudur;

İnsanların mutlu olması için gereken şey para, pul veya hazlar değilmiş. İnsan ruhsal olarak kendisini ayakta tutması gereken bir varlık ilk öncelikle. Kimisi doğuştan zayıf kimisi güçlüdür. Ancak insan algısıdır ki depresyondan yani ruhun buhranından çıkmanın yolu satın alınabilen hazlar değildir. İlaçlar ise kendi deneyimim ile hiç değildir. İlacı bile para ile alıyoruz arkadaşlar anlatabiliyor muyum sizlere durumu bilmiyorum :/

Şimdi bir diğer nokta benim için şudur, bir insanın nasıl yaşama hakkı varsa, bu hakkı kendi elinden alma hakkı da olmalı mıdır? Mutlu olma konusunda her zaman başarılı olamayabilir insan. Yaptığı işlerden, gezmeden tozmadan belki hepimizin güldüğü o çok komik olaylardan bir keyif ve tat almıyor olabilir. Bu gibi durumlarda yaşamanın ve hayatta kalmanın bir manası olmayabilir kişi için. Eğer yaşam gayesi kalmıyor ve bu konuda artık bir çaba içine girmek istemiyor nefes aldığı her an kendisine yük olarak geliyor ise kendisini hayattan koparmak istemesi özgür olmalı mıdır? Bana göre olmalıdır, bakın en başından dediğim gibi benim bahsetmiş olduğum intihar ani gelişen olaylara verilen tepkiden ziyade uzun süredir kendisine bir çözüm bulamamış ve artık kendine hayata, geleceğe ve hatta geçmişe dair bir umudu kalmamış olan insanlar için geçerlidir bu konuşmalarım. Anlık cezalandırmalar insanı pişmanlıktan öteye götürmeyecektir. 

Bildiğimiz gibi ötenazi diye bir gerçek var dünyamızda. Ağır hastalık sahibi insanların, fiziksel olarak yaşadığı acıya dayanamaması üzerine başvurdukları bir çözüm yolu kendi adlarına. Biliyoruz ki bizler duygusal varlıklarız ve aynı fiziksel acılar gibi duygusal veya ruhsal acılar da çekebiliyoruz. Yani bu durumda şuna varıyorum, fiziksel acı gibi ruhsal acı çeken bir kişinin özgür bir biçimde ötenazi uygulaması bir ayıp mıdır? Mantıklı ve düşünülmüş bir zaman dilimi sonrasında buna karar veren kişiyi ayıplamak ne kadar doğrudur. Şahsım adına şunu söylemem mümkündür sizlere, uzun süredir bu tarz konular hakkında düşünen belki saçma belki absürt belki mantıklı bunu sizlere bırakıyorum, dini inancımız olmasa hangimiz hayatta daha uzun süre kalmak isteriz ki? Rutin olan hayatımız, sabah işe-okula vs. gidip akşam dönmek ve bunu muhtemelen ömrümüzün son gününe kadar tekrarlayacak olmamız. Yaşlılığa doğru artacak olan hastalıklar, maddi sıkıntılar osu busu şusu. Zaman geçtikçe kaybedecek olacağımız sevdiklerimiz. Zaten biteceğini bildiğimiz bir yaşam için neden bu kadar tutunmaya ve çabalamaya çalışıyoruz, bilmiyoruz ve bilemeyeceğiz. İç güdümüz diyerek bırakıyorum. Böyle sürdüreceğimiz, sadece ama sadece aç karnımızı doyurmak adına çaba sarf etmek ne kadar mantıklı geliyor ki sizlere, lütfen kendinizi kandırmayın. Bana çiçek böcek kokusu, ormanlar ağaçlar, denizin dalgası demeyin. Kaçımız haftada 6 gün köpek gibi çalıştığımız iş yerinden büyük bir lütuf ediyorlarmış gibi bizlere verilen o haftanın 7 gününün 1 inde yapabildiğimiz ''tatil'' gününde dediklerinizi görmeye gidebiliyorsunuz?...


Adeta köle gibi yaşadığımız bu hayatta bizi tutan şey nedir? Sevdiğin kadın/adam mı, ailen mi ne yani ne. Bu kadar çalışmanı çabalamanı uğraşmanı gerektiren şey. Neden ben özgür iradem ile intihar etmekten alıkoyuluyorum ve bunu düşündüğüm zaman 'deli' yaftası yapıştırılıyor? Herkes ile aynı düşünmediğim için mi? Ruhsal ötenazi yapmak istediğim için mi? Sözlerim lütfen yanlış anlaşılmasın, kimseyi böyle bir şeye sürüklemek adına sebep olmak istemem yazdıklarım sadece beni bağlar. 


Sonuç olarak geldiğim nokta şudur; 

Ani bir olay, kayıp veya üzüntü yapılmayan her intihar kişinin kendi özgürlüğüdür benim gözümde ve tıpkı yaşamak gibi ölmekte kişinin bir hakkıdır. Ayıplanması, arkasından kötü konuşulması ise bana göre önüne geçilmesi önemli bir ayıptır. Zira hayat herkes için aynı derecede yaşanılası değildir. Değerli okuyucularım umuyorum ki sizler için hayat yaşanılasıdır değilse bile tez zamanda öyle olur. Siz yine de bu konuları aklınızdan çok geçirmeyin, sevdiklerinizi üzmeyin.