“Gözünde şöyle bir sahne canlandır: Gün ortasında bir meydan. İrade tek başına orada duruyor.”

Kitabın ilk cümlesiydi bu. Ne kadar çarpıcı! Gerçekler hep çarpıcı değil midir zaten? Gözlerimi kapayıp sahneyi canlandırmaya çalıştım. 

Gün ortasındayız. Güneş, gözleri kamaştırıyor. Herkes gölge arıyor. Meydan bomboş. Sadece irade, meydanın tam ortasında duruyor. İrade tek başına o kadar güçlü duruyor ki. Çevresindekileri o yönlendiriyor. Hayatı, duyguları, düşünceleri. İrade, bana doğru dönüyor. Gözleri parıldıyor.  

İradenin bakışları içime ürperti düşürdü. Bu sahnenin beni bu kadar sarsacağını düşünmemiştim. Ayağa kalktım. Evin içinde dolanmaya başladım. 

Peki, irade benim hayatımı bu zamana kadar nasıl yönlendirdi? Şu an olduğum ev, işteki konumum, hayatımdaki insanlar... Düşünmeyi bırak. Doğru, bırakmalıyım. Düşündükçe huzursuz oluyorum.  

Mutfağa gidip çay demleyeyim. Mehmet gelir birazdan. Mehmet’le evlenmem de irademle oldu değil mi? Yine iradeyi düşünüyorum. Düşünme dedim. Ama o bakışları nasıl unutayım ki?

Çayı da çok severim. Ailemden dolayı sanırım. Bu iradeyle alakalı değil. Kitabın ayracını koymayı unutmuşum. Zaten ilk cümledeydim. Kapı çalıyor.  

-Hoş geldin, canım. 

-Hoş buldum.  

Bugün sarılmadı bana. Canım da demedi. Yorgun gözüküyor. Sarılmayı unuttu galiba. Ama nasıl unutsun ki?

Ben düşünürken Mehmet üstünü değiştirmiş bile. Koltuktaki kitaba baktı. 

-Yine mi okuyorsun? Okuman bitmedi senin. 

-Bitmeyecek. 

Sanki karşımda yabancı biri duruyordu. İrademle olmuş olamaz Mehmet’le evlenmem.  

-Nereye daldın? Çay yaptıysan getir içelim hadi.  

-Yaptım.  

Çay getiriyorum ikimize.  

-Mehmet, irade hakkında ne düşünüyorsun?  

-Ne iradesi, ne diyorsun yine sen? 

-Bugün kitapta bir cümle okudum. Dur hatta sana da okuyayım. 

-Okuma bana bir şey. Zaten yorgunum, çekemem şimdi iki saat konuşmanı. 

Susuyorum. Ona kitap okumamı, bir konu üzerine tartışmayı çok severdi eskiden. Şimdi bu karşımdaki kim? İradem beni buraya, bu kişiye getirmiş olmamalı. Kitabımı alıp salondan çıkıyorum. Gittiğimi bile fark etmiyor. 

İradem kafamın içindeki meydanda durmuş bana bakıyor. Ne zaman gideceksin buradan der gibi bakıyor. Ben mi söylüyorum yoksa bunu? İradem benim değil mi? Tabii ki ben söylüyorum. Gitmek istiyorum buradan, Mehmet’ten.  

Gece oluyor. Bana yabancı olan Mehmet’le aynı yatakta uyuyorum. Aklımda sadece gitme fikri var. Uyuyorum. 

Gün ortasındayız. Güneş, gözleri kamaştırıyor. Herkes gölge arıyor. Meydan bomboş. Sadece irade, meydanın tam ortasında duruyor. İrade tek başına o kadar güçlü duruyor ki. Çevresindekileri o yönlendiriyor. Hayatı, duyguları, düşünceleri. İrade bana doğru dönüyor. Gülen gözlerle bana bakıyor. 

Uyanıyorum. Parıldayan gözlere ne oldu? İçimi ürperten parıltı yoktu bu sefer. Bana huzur veren gülen gözler vardı.  

Yataktan kalkıp mutfağa gidiyorum. Su içerken aklımda hala iradenin gülen gözleri var.  

Hayatım okuduğum bir cümleyle değişiyor. Uyanıyorum. Gece yattığım uykudan değil. Yıllar önce yattığım uykudan uyanıyorum. 

Evimdeyim. Ben, kitaplarım ve iradem var burada. Hem tanıdığım hem de yabancı olduğum kişi yok.  

İrade meydanın ortasında tek başına ama güçlü duruyor. Gülen gözleriyle bana dönüp bakıyor. Hep gülen gözlerle bakıyor artık.