Bir sonbahar gecesiydi. "Vuuuuu!" diye uğultulu bir ses tam önümdeki ormanın derinliklerinden yankılanıyordu. Sesin peşinden yürüdüm, istemsizce. Sanki bir güç beni elleriyle arkamdan itiyordu, buna engel olamıyordum. Ama direnmek de istemedim. Başlı başına bir teslim oluş da diyemeyiz bu duruma. Çaresizlik ve umudun arasında sıkışmışlık diyelim. Çamura bulanmış ayaklarımla yokuştan aşağı kayarcasına yuvarlanıyorum adeta. Üzerimdeki, çok sevdiğim o uzun dantelli beyaz elbisem çamurdan görünmüyordu. Sonra tuhaf bir ışık gördüm, yaklaştım. Bir boy aynasına benziyordu gördüğüm şey. Bir fotoğraf karesi; porselen bebeklerimle bir koltuğa oturtulmuşum, fotoğrafın görüntüsü yansıyordu aynaya. Sonra kendimi görüyorum: Omzumun alt kısmı hariç vücudumun her yerinden kan ve çamur damlıyordu. Uzun sarı saçlarım kan ve çamurdan oluşan balçık yumağına dönmüştü adeta, bu ben miydim? Herkesin güzelliğim karşısında saygı ve sevgiyle imrenerek baktığı, bir porselen bebekten farksız olan canlı ve renkli yüzüm şimdi ne hale gelmişti?
Dünya bu kadar mıydı?
Artık annemin yaptığı o güzel böreklerden yiyemeyecek miydim yani? Babam her zaman sırf ben kızayım diye, tıraş olmadan önce sakallarıyla yanıma gelip onu öpmemi isterdi, ben de yüzünün en temiz ve pürüzsüz olan göz çevresinden onu öperdim, kızgınlıkla. Sonra da gülmeye başlardı, ben kızınca… Babam bana olan sevgisini beni kızdırarak göstermeyi severdi. Artık beni sevemeyecek miydi? Bizim yan komşunun tozlu arabasının üzerine kardeşimle beraber ayıp şeyler yazmıştım bir keresinde, şakaydı ama hepsi, yemin ederim şakaydı…Tanrım beni bu yüzden mi cezalandırıyorsun? Bir defasında da annemin yeni makyaj setini denemeye kalkmıştım, makyajımı beğenmeyince de beyaz renkli ve annemin el örgüsü olan yatak örtüsüyle silmeyi denemiştim. Annem beni görünce sinirden gülmeye başlamıştı ve bana çok kızmıştı, sanırım ben çok yaramaz bir çocuktum. Annem ve babam belki de benim yüzümden ayrılmıştı. Evet, evet tüm bunları hak ediyordum ben çok yaramazdım. Affet beni Tanrım, bu defa ölmeyeyim lütfen, bir daha yaramazlık yapmayacağım… Az ilerde annem ve babamı görüyordum, ağlıyorlardı. Neden ağlıyorlar? Ben öldüm diye mi? Ben öldüm mü? Ölmek, ölüm… Annem ağlıyor, babam elindeki kazmayı bana uzatıp hadi diyordu. Benden kazmamı istiyorlardı. Küçücük ellerime kazmayı tutuşturdular. O minik ellerimle toprağı büyük bir güçle kazıyordum. "Demek ki ölünce güçleniyorsun, o kadar da kötü bir şey değil demek ki ölüm" dedim mutlulukla… Sonra bana doğru uzanan eli tutup belime kadar balçığa gömüldüğüm çukurdan çıktım. Kafasında ışıktan halka olan ve isminin Ariella olduğunu söyleyen güzel bir kadın beni ışıktan bir halkanın içine bıraktı. Işıktan halka büyüyor, büyüyor ve gözleri kamaştıran bir ışık seline dönüyordu. Hemen ardından sol elini kaldırıp sol omzumun alt köşesine elini koydu ve bu şekilde vücudumdaki kan ve çamur oranına baktı. O sırada basamakları çiçeklerle örülmüş, gökyüzüne doğru uzanan, sarmal bir merdiven göründü, bu dünya üzerinde görebileceğim en güzel manzaraydı, ışığın yolunda, merdivenlere doğru ilerledim…’’
………………………………………………………………………………………………..
Dr. Rosenberg:— Bu anlattıklarınızla, bugünkü seansımızda sizin en son anesteziden uyanırken bahsettiğiniz fotoğrafı tasvir ettiğinizi de aynı zamanda teyit etmiş olduk. O fotoğrafa ameliyata girmeden hemen önce, ölümün kötü bir şey olmadığını hissetmek için baktığınızı söylemiştiniz. Geçirmiş olduğunuz bu ameliyattan yola çıkarak, sizin yakın geçmişinize indiğimizde, aynı çatışmaları görüyoruz. Size bana güvenip, bilimsel araştırmamın, gönüllü olarak bir parçası olduğunuz için çok teşekkür ederim.
Bayan Hawthorne: — Bu "Tıbbi Operasyondan Sonra Anestezinin Beyin Nöronları Üzerindeki Uzun Dönem Etkileri" isimli makalemde bahsedeceğim bir vaka ve bunu tamamlayınca University of Massachusetts araştırma enstitüsüne göndereceğim. Bu beni şimdiden çok heyecanlandırıyor; çünkü bu çalışmam büyük bir başarıya dönüşebilir.
Ms. Hawthorne: — Bu çok güzel bir haber, sizin başarınıza ve belki de ödül kazanmanıza vesile olacağım için kendimi çok şanslı hissediyorum doktor.
Dr. Rosenberg: — Kazanmak bir hayata dokunmak, ona faydalı olmakla başlar. Bunu yapabilirsem benim için gerçek ödül bu olacaktır. Ben bilime katkı sağlamak, insanlığa faydalı olmak istiyorum ve bunu, bilimin ışığında, birlikte başaracağız.
Şubat 2022
Daphne/ Antiochie