Servisin kapısını açmak için zorladı ama kapı açılmadı. Bir kez daha deneyecekti ki kapı kendiliğinden açılmaya başladı. Kapının otomatik olacağı hiç aklına gelmemişti. Kapı açıldıkça servisin içini gördüğü aralık genişledi. Kapı tamamen açıldığında insanın içine bahar düşüren o tebessümle karşılaştı. Servise bindi, nereye oturacağını bilmeden ilk gördüğü boşluğa kendini bıraktı. Servis kapısını açmak için verdiği uğraştan dolayı rezil olduğunu düşündü ve tebessümün sebebini o an anladı.


Okulun ilk günüydü, ilk defa servisle okula gidiyordu. Servisle okula gitmek ona biraz lüks geliyordu. Ablası üniversiteyi kendisi de ilçenin en iyi lisesini kazanmıştı. Ablası da kendisi de babalarına yük olacaklarını düşündükleri için ihtiyaçlarını dillendirirken utanıyorlardı. Böyle bir zamanda servisle okula gitmek içine sinmiyordu. Bu zamana kadar mahallenin çocukları toplanır hep birlikte okul yoluna düşerlerdi. Lise ilçe merkezinden çok uzak ve sapa bir yerdeydi. Okula yürüyerek gelen öğrenci olmadığını sonraki günlerde öğrenecekti ama yine de okula yürüyerek gelme düşüncesi devam edecekti.


Üst sınıflar sınıflarına girdikten sonra okul müdiresi liseyi yeni kazananları, elinde mikrofon, isimlerini tek tek okuyarak sınıflarına göndermişti. Servisteki tebessümün sahibiyle aynı sınıftaydı. Günler geçiyordu, okula gelmesinin tek sebebi o tebessümün sahibiydi. Dersler umurunda değildi Yağız’ın, sadece Pırıl vardı onun için. Pırıl okula gelmediğinde okulda geçirdiği zamandan zerre keyif almıyordu. Pırıl’la konuşmaya karar vermişti, bu durumu Pırıl’ın en yakın arkadaşına söyledi. Pırıl’ın en yakın arkadaşı Pırıl’la konuştuktan sonra cumartesi günü dershane çıkışına gelmesini söyledi Yağız’a. Yağız heyecanlıydı. Dershanenin önüne gitti. Yağmur sırılsıklam etmişti Yağız’ı. Şimdi tam sırılsıklam aşık oldum işte diye geçirdi içinden. Pırıl inmişti, yanındaki kızların hepsi bugün gerçekleşecek o konuşmayı biliyordu. Pırıl yanındaki kızları uzaklaştırdı ve Yağız’a baktı. Yağız hemen yolun karşısına geçip Pırıl’ın yanına vardı. Konuşmadan bir süre yürüdüler. Yağız, tek çırpıda senden hoşlanıyorum dedi. Aslında hoşlanmıyordu, seviyordu. Pırıl utandı. İyi dedi. Biraz daha yürüdüler, Yağız heyecandan dur levhasının olduğu direğe çarptı. Alnı bir anda şişti. Pırıl kendini tutamadı, gülmeye başladı. Yağız da gülmeye başladı.


-Seni rahatsız etmedim değil mi?

-Hayır. Alnın şişti senin, önüne baksana sen.

-Sen varken başka yere bakamıyorum.

-Dersleri de dinlemiyorsun.

-Sen varsın işte.

-Of Yağız, aklımı karıştırdın benim. Ne güzel arkadaştık biz.

-Evet.

-Tamam. Ben de senden hoşlanıyorum. Kimse bilmeyecek tamam mı?

-Tamam.

Yağız hayatının en güzel günlerini yaşıyordu. Pırıl artık sadece Yağız’dan 0,7 uç istiyordu. Yoklama alınırken Pırıl’ın yerine Yağız ‘burada’ diyordu. Aynı şekilde Yağız’ın yerine de Pırıl ‘burada’ diyordu. Kendilerince biz biriz diyorlardı. Kışın Pırıl ellerini montun cebinden çıkarmazdı, boş derslerde Yağız’ın yanına gelirdi ve elini Yağız’ın montunun cebine sokardı. Yağız cebine muhakkak çilekli tofita koyardı. Pırıl çilekli tofitanın kendisinin olduğunu bilirdi. Her gün Yağız’ın montunun cebinden çilekli tofitasını almayı ihmal etmezdi.


Evleri yakındı. Yağız’ın evindeki salonun penceresi, Pırıl’ın odasındaki balkonun bir kısmını görüyordu. Kontörleri çabuk bittiği için yeterince mesajlaşamıyorlardı. Aralarında anlaştılar, her gün 20.45’te Yağız salona, Pırıl da odasının balkonuna geliyordu. Yağız salonun ışığını iki kere açıp kapatarak ‘seni seviyorum’ diyordu. Pırıl da balkonun ışığını bir kere açıp kapatarak ‘ben de’ diyordu. Yağız yine bir gün 20.45’te salonun ışığını iki kere açıp kapattı ama Pırıl’dan karşılık gelmedi. Bir kere daha açıp kapattı, hemen pencereye koştu ve karşılık verecek mi diye bekledi. Tekrar tekrar ışığı açıp kapatarak pencereye koştu. En sonunda ışığı patlattı. Babasından azar yemesi bir yana dursun, Pırıl’dan da cevap alamamıştı. Ertesi gün Pırıl uyuyakaldığını, Yağız ise ışığı patlattığını ve eğer yapıldıysa akşam yine aynı saatte aynı yerde olacağını söyledi. Tam o sırada Pırıl’ın sarı saçları beyaz tenine düşerken, Yağız bunun mucizevi bir doğa olayı olduğunu düşünüyordu.

Yaz oluyor, güz oluyor bir şekilde yıllar geçiyordu. Lisede Yağız ile Pırıl’ı bilmeyen kalmamıştı. İngilizce öğretmeni ‘Açlık kapıdan girince aşk pencereden kaçar akıllı kızım’ diyordu. Yağız’a gidiyordu aslında bu laf. Yağız sadece futbolu ve Pırıl’ı düşünüyordu. Dersler umurunda değildi. Yağız’da herkesin dikkatini çeken bir matematik zekası vardı. Sadece matematik dersinde çok iyiydi. Matematik sınavlarında Pırıl’a her zaman yardımcı oluyordu. Geometri sınavında 1. sorudan 24. soruya kadar hepsinin cevabını söylemişti. 25. Soruda Yağız ‘cevap A’ diyordu ama Pırıl bir türlü anlamıyordu. En son dayanamayıp ‘AAA diyorum AAAAAAAAA’ diye sesli konuşunca disiplinin yolunu tutmuştu. Disiplin kurulu savunma istemişti, Yağız yazdığı savunmasında da Pırıl’a olan aşkını anlatmıştı.


Üniversite sınavına girip çıkmışlardı. Pırıl beklememek için istemediği bir bölüme gitmişti. Yağız ise tercih yapmamıştı. Farklı şehirleri kazanıp ayrı düşmektense bir yıl daha bekleyip onunla aynı üniversiteye gitmeyi planlamıştı kafasında. Pırıl üniversitedeydi, Yağız ise artık ona kavuşmak için ders çalışıyordu. Yağız ders çalışmak için kütüphaneye giderken liseden arkadaşı Mustafa’yla karşılaştığında bütün hayallerinin yarım kalacağını bilmiyordu. Mustafa Pırıl’ın üniversitede yeni bir sevgilisi olduğunu söylemişti. Yağız inanamadı, Mustafa gözlerimle gördüm dedi. Gitar çalan bir çocuk dedi çocuğu tanıtırken. Yağız sustu, Mustafa’yı bilirdi, yalan söylemezdi Mustafa. Yağız, tek bir mesaj attı Pırıl’a. Pırıl bir daha ulaşamadı Yağız’a. Yağız eve gitti, ışığı açtı, kapattı. Pencereye koşmadı.