Karın son taneleri yeryüzüne düşerken pencereden sızan güneşin yakıcılığını bacaklarımda hissediyordum. Gözlerimi açıp etrafa boş gözlerle bakarken pencereden bir ses geldiğini duyarak oraya yöneldim. Çocuklar taş atıyor diye düşündüm ama yanılmışım. Bembeyaz küçük bir kuş, gagasıyla pencereye vuruyordu. Ürkütmemek için camı açmadan bekledim fakat o vurmaya devam etti. “Beni al.” der gibi bakıyordu gözleriyle. Ona bakabileceğimi düşünmüyordum ve içeriden bir kap su getirip usulca yanına bıraktım. Sevmek için dokunduğumda avucuma kondu. O an onu bırakmamam gerektiğini hissederek odamın kapılarını bu minik yavruya açtım. Evimde ona yuva olacak bir kafes yoktu. Fakat onu kafese kapatarak uçmasını kısıtlamakta istememiştim. Pencereyi kapattım ve hazırlandım. Arka mahallede tabelasında hayvan resimleri gördüğümü anımsadığım bir dükkan vardı. Oraya gidip yem almak niyetindeydim. Kuşun tüm odalarda gezinip açık bir yerlerden kaçmasını engellemek için onu kendi odama bıraktım. Her yer kapalı ve o güvendeydi. Geldiğim yer hayvanlar için bakım malzemeleri, yem ve mamaların olduğu küçük bir dükkandı. Durumu özetleyip ne almam gerektiğini sordum ve birkaç damla ile yemlerden alıp eve doğru yürüdüm. Geldiğimde her şey normaldi. Kendi odamın kapısını açıp içeri girecekken minik kuş başımın etrafında dönüp duruyordu. Geldiğime sevinmiş olmalı ki hiç zarar vermeden sadece uçuştu. Omzumu işaret ederek konmasını istedim. Minik ev arkadaşıma evi gezdirmeliydim. Uslu uslu kondu omzuma, mutfağı ve odaları turladık, sanki her şeyi anlıyor gibi her odaya girdiğinde güzelce ötüyordu. Böylece evi beğendiğini de anlamış oldum. Kulağımda çok şiddetli hissettiğim kanat çırpışları yavaşça uzaklaşıyordu. Omzumdan ayrılıp çiçeklerin olduğu köşeye bir saksıya konuvermişti. Tüyleri ışıl ışıl göz alıcı parlaklıktaydı.

Günler geçti, minik kuşumun tüyleri hâlâ eskisi gibiydi ışıl ışıl fakat artık dökülmeye başlamıştı. Dökülen tüyleri etrafına parıltılar da saçıyordu. Buna anlam veremedim fakat üzerinde de durmadım. Tüyleri bile çok kıymetliydi benim için. Gördüğüm her tüyü alıp cam bir kavanozda saklıyordum. Kavanoz iyice doldu, yer kalmadı neredeyse ve kuşum parıltısından bir gram eksiltmemişti. Bu durum iyice garipleşmişti. Tüyleri yenileniyor ve farkına varmıyor olmalıydım. Fakat bu kadar kısa zamanda nasıl uzayabilir ve parlayabilirdi. Mahallenin arkasındaki dükkan sahibine gidip tüy dökülmesinin nedenlerini sordum, ne yapabileceğimi öğrendim. Hastalanmış olabilir diye düşünerek vitaminler aldım. Oysa sorun bu kadar basit değildi. Eve geldiğimde tüm odaların yerleri tüylerle kaplıydı. Ürkerek etrafıma bakındım fakat yapabileceğim bir şey yoktu. Üzülerek pencereyi açtım ve kuşumu doğasına bırakmaya karar verdim. Ona zarar vermiştim, kendimi affedemezdim. Çıkmadı o açık olan pencereden. Kalbim acıyordu artık ona dokunurken yine elimi uzatıp avucuma konmasını bekledim. Kondu. Ve onu pencerenin dışına bırakıp pencereyi sıkıca kapattım. Böyle daha iyi olacağını düşünüyordum. Eve gidip gelirken yoluma çıkan ışıltılı tüyler oluyor. Bunların onun bana bıraktığı bir iz olduğunu biliyorum. Gördüklerimin hepsini topladım. Eve her geldiğimde pencereden bakıyorum ve onu ilk aldığım gün gibi aynı yerde soluksuz bekliyordu. Günler oldu, evet, dayanamadım ve yeniden aldım onu içeriye. Sevinç çığlıkları atarcasına uçuşup durdu etrafımda. Tüylerindeki ışıltı üzerime dökülüyordu. Yenileniyor gibi hissetmiştim. Fakat bu his uzun sürmedi, gözlerimin karardığını ve bir tüy gibi narince yere süzüldüğümü hatırlıyorum. Gözlerimi açtığımda saatler geçtiğinin farkına vardım. Omuzlarıma yerleşen ağrı yüzünden yerden kalkamıyordum. Beyaz kuşum ayıldığımı fark edip çiçeklerin arasından hızla geldi kalkamadığımı anlamışçasına üzerimde uçuşmaya başladı minik kanatlarından dökülen her parıltı bedenime şifa oldu, hafifledim ve ayağa kalktım. Sırtımdaki ağrı devam ediyordu. Oturmayı düşünüp adım attığımda fark ettim ki kanatlarından düşen parıltılar ayaklarımı kaplamıştı. Sonra ellerim, yüzüm ve hatta tüm bedenime yer edinmişti bu ışıltılar. Pencerenin açık kanadından kendimi görmeyi ümit ederek pencereye yöneldiğimde bir çift ışıltılı kanada sahip olduğumu gördüm. Şaşkınlık içerisindeyim. Bu da neydi böyle? Etrafımda uçuşup durması bu yüzdendi demek. Onun gibi ışıltılı bir bedene ve iki kanada sahiptim artık. İnsani özelliklerimi de kaybetmiş miyimdir diye etrafa bakındım. Kuşumun dökülen tüylerini koyduğum kavanoz boştu meğerki kendi kanatlarımı hazırlamışım günlerdir. Geçen birkaç saatin ardından biraz yürümeye karar verdim fakat insan uzuvlarıma eşlik eden kanatlarım beni çok zorladı. Ardımdan gelip omuzuna konan kuşum kulağıma ötüp binanın çatısına uçtu bir çırpıda, ben de onun arkasında merdivenleri kullanarak yavaş yavaş vardım yanına. Başımın etrafında yeniden uçuşup parıltılarından yeniden üzerime serpti. Kanatlarım çırpınmaya başladı, kontrol edemiyordum onları, çırpmalarına engel olamadım. Artık ben de onun gibiydim. Uçabiliyordum. Gökyüzünün derin mavilikleri bulutlarının arasına beni de kabul etmişti.