Modern insan diye tabir edilen son 50 yıllık insan topluluğu hayattaki en temel ihtiyaçlarını karşılayabilir duruma geldi. En azından çoğumuz için barınma, ısınma, temiz su - yemek ve üremek konusunda sıkıntı bulunmuyor. Bu rahat yaşam tarzı insanları asıl biyolojik amacımız olan "hayatta kal ve üre" mottosundan soyutluyor. Sonuç olarak biyolojik her canlının asli amacı hayatta kalmak. Hatta üremek dahi bir hayatta kalma (hücrelerin yaşamaya devam etmesi) anlamına geliyor. Bunu savaş bölgelerinde çok hızlı artan nüfuslardan da görebilirsiniz. Hayatlarının garanti olmadığı izlemine kapılan insanlar içgüdüsel olarak hızla çoğalarak neslin devamlılığını sağlama çabasına giriyor sanırım. Yani insan gibi kompleks organizmalar aslında ölümsüzlüğü genlerini bir sonraki nesle aktararak yakalıyor. Sonuçta doğan her çocuk anne ve babasının devamı niteliğinde.

Tabii ki insanoğlu olarak "hayatta kalma ihtiyacından" soyutlanınca, insan kendine zamanını öldürmek amacıyla başka bir uğraş bulmak zorunda kalıyor. Halbuki ne kadar olumsuz bir terim değil mi? Zaman öldürmek. Hayatında geri döndüremeyeceğin tek olguyu harcamak için uğraş veriyorsun. Çoğumuzun yaşadığı bu can sıkıntısı aslında fazladan uğraşla öldürmeye çalıştığımız boş zamandan geliyor. Aslında sıkılmanın kötü bir şey olmasından değil. Aksine sıkılmak harekete geçmek gerektiğinin, en değerli olguyu boşa harcadığının sinyali. Beynin seni uyarıyor.