Aşüfte bir melek put gibi karşıma dikilmiş
Bana kağıtların önemsiz kelimeleri içinde sakladığını söyler durur
Sayfaları karıştırırken kulak kabarttığımda
Bu densiz meleğin haklı yakarışı düşer aklıma
Sayfaları çevirdiğim, kelimelerle yüzleştiğim her anda
Bu umutsuz çabanın varacağı noktayı düşünür dururum
Tam o an
Düşlerin çıkmaza girdiği, hayallerin bir adım ileri gidemediği bir yerde parmaklıklar ardında bulurum kendimi
Ne yapsam nafile
Paslanmış demire her elimi uzattığımda, her kurtuluş çabamda yine aynı yere hapsolurum
O sırada kadife bir ses karanlığın içerisinden kulaklarıma ilişir, bir ışık huzmesi
Beni kendi dünyasına çağırır
Kelebeklerin ölmediği, kardelenlerin solmadığı bir diyara.
Elimi uzattığımda, ışığın avucumun içindeki sevinç çığlıklarını duyarım
Mutlulukla gözlerimi yumduğumda
Perdelerimde ölümün verdiği yaşamdan bir kesit belirir
Soğuk ateşle acıyan gözlerimi araladığımda, üzerime çiy düştüğünü hissederim
Artık bedenim buz kesmiş, doğayla bütünleşme çabasında
Meğer ben, ölümün vaadini istemsizce kabul etmiş, kelebeklerin diyarına göç etmişim
Zamanın olabildiğince olmadığı o diyara