Bir evim var benim. 

Yeşil kollarından sarktığım bahçelerle süslenmiş, 

annemin çoraklardan acılarıyla yeşerttiği, güneşin kanatlarımızı usulca yıkadığı evim. 

Gerdiğim göğsümün içinde çırpınan kalbim burada attı benim, babamın kanatlarında öğrendim cesaret denen illeti. 

Annem uyandırdı sabahları türkülerle, yeşilden öğrendim yaşamayı. 

Ey kardeşler, dostlar uyanın! Canımızı alacaklar. 


Bir evim var benim.

Yollarında kana kana susadığım, umudumu kendi gibi yeşertmiş,

ben olmayanın da güldüğü yerden yüreğime kardeşlik serpilmiş evim.

Kanatlarımı dolduran özgürlük burada var etti beni, annemin gözlerine dolanlarla sırtıma yükledim bunca öfkeyi.

Kahverengime karışan taşlardan, altında yatan kutsaldan öğrendim yaşamayı.

Ey kardeşler, dostlar uyanın! Canımızı alacaklar.


Bir evim var benim.

Sofrasında herkesi doyuran, yakamozları yüreğine meze etmiş,

gölgesinde düşler kurduran, gövdesinden ruhumu dolduran, kollarında uyuduğum evim.

Yeşeren ayaklarımın üzerinden havalandım cihana, boynu bükük yapraklardan öğrendim güzlere inat dirilmeyi.

Doğan güneşle yükseldim yeniden, başımı okşayan elleriyle öğrendim yaşamayı.

Ey kardeşler, dostlar uyanın! Canımızı alacaklar.


Bir düşmanım var benim.

Kendi dünyasına ait olmayan, var olduğu dünyaya sığmayan.

Sofrasında açlık, yollarında kan olan. 

Düşlerinde katliam, ellerinde keskin acılar olan.

Kılıçtan geçirilen zihinleri, kardeşlikleri ihanet olan.

Acıdan kurulan şehirleri, zehirden kaleleri var.

Öfke kusan evleri, nefretle dolan gözleri var.

Bir düşmanım var benim, kendine bile düşman olan.

Ey kardeşler, dostlar uyanın! Canımızı alacaklar.