Bi' zamanlar küçük bi' çocuktum.

Paslı, küçük bi' bisikletle turlardım Kağıthane'yi baştan sona.

Uçurtmam olsun istemiştim hep.

Almak için yemek bile yemezdim okulda.

Atardım paraları küçük kumbarama.

Dertlerim de uçup gitmişti çoktan.

Tek derdim Üsküdar vapurunda martılara parça parça simit atmaktı.

Sıcak bi' İstanbul yazında külahtan damlayan dondurmayı

yalamaya çalışarak gezmekti İstiklal'i.

Ah İstanbul ne hatırlar saklı pandoramda bi' bilsen...

İsmini dahi hatırlayamadığım arkadaşlarla saklambaç oynardık.

Bazen küserdik, küstüğümüzü unutup ertesi gün oynardık yine.

Bazen şişeyi tekmelerdik, topumuz olmazdı.

Babam harçlık veremezdi tabii yokluktan.

Kullanmadığım oyuncakları satardım kapının önünde bu yüzden.

Çekinirdim arada, ya çocukluk aşkım Özlem beni bu halde görürse diye.

Bazen kağıt toplardık babamla çöplükten.

Bu yüzden çocukluğumun yarısını bıraktım o çöp kutularında.

Adım adım bilirim okula gitmek için kullandığım yokuşu.

Kar yağınca ya çıkamazsam korkusu olurdu bazen içimde.

Büyüdüm tabii, daha dik yokuşlar çıktı karşıma.

Bu şehrin kara dumanı kararttı ciğerlerimi haliyle.

Çocukluğumun katili bu şehir.

Fakat her şeye rağmen seviyorum.

Şiir gibisin be İstanbul!