Bıçak çekiyor bir İstanbul masalı. Ama üzgün, pişman, perişan. Gözleri ağlamaklı. Yine de tutunmuş bıçağa eli, son umut misali yılana sarılan talihsiz gibi. Akan rimelinde haliçler oluşmuş. Tutuşmuş dolunay gibi parlayan gözleri, ateş saçıyor. Korkusunun kalmaması onu korkutuyor. Üzerine doğru bir adım atsan sarılabilir de, sana saplayabilir de bıçağı gelişigüzel, karnının bir noktasına. Onun kadar korkmuyorum aslında ancak benim de onun gibi titriyor elim. Suskunluk daha başka ortak yanımız. Sanki benden önce her sesin boğazını kesmiş. Ben konuşsam beni ben olduğum için değil ses çıkardığım için deşecek. Çok dinlemiş çünkü sesleri, çok kulak vermiş bir ihtimal diyerek. Çekip çıkartamamış onu sesler. O, zamanla seslerin hepsini gömmüş bu yüzden. Başka bir erkek olsa askılı bluzundan eğilmesinin de verdiği açıyla teşhir edilmiş göğüslerine kayardı gözleri. Yahut kısa eteğinin kalan parçasına da göz diker çıkarıp atardı kafasında. O yolun yolcusudur çıkmasaydı karşıma cümlesiyle vicdan muhasebesini alacaklı verecekli kalmadan bitirirdi. Benim yerimde başka bir erkek olsa sarı çirkin dişlerini göstere göstere sırıtır; sesinin yüksek çıktığı muhtemel tek yerde, sokakta, laf atar ona yahut ona bakıp atar tutardı maziden açtığı hesapları. Ama benimle karşılaştı. Son kurşununu sıkacağı kişinin ben olmadığımı gözlerimden anladı. “Çekil git yoluna” dedi sadece. Fısıltıdan bir adımlık yüksek sesle. Büyülenmiş gibi dediğini yaptım. Evime bir sokak daha yaklaştım.

           

Derken bir İstanbul masalıyla daha karşılaştım. Elinde bıçağı yoktu bu seferkinin. Sahip olduğu kir tabakasında bile çizgileri belli olan sıska bir kemikler bütünüydü eli. Aynı masalı ikinci kez dinliyormuş gibi hisseden ben. Çelimsiz vücudundan beklenmeyen bir kendine güvenle “Sökül ne varsa” dedi. Gözleri buğulu. Onun aklından geçenlerin binde birini ben ömrümce yaşamamışımdır. Onun aklına bile gelmeyen şeyleri yapmakla övünmüş, onunla aynı anda aynı şeyi hiçbir zaman yapmak zorunda kalmamışımdır eminim. Yine durdum, sadece baktım. Onu anladığımı bilmesini istiyordum. Anlamak karın doyurmuyordu, bunu çok geç anladım. Bir sokak kadını, bir uyuşturucuya batmış genç. Bu da bir İstanbul masalı. Bir ayağı çukurda, diğeri gerçeğe batmış halde.