I


Sabahın sabah olduğu yerde

bildiğin gibi ben yine tabanvay

üstümü örtmemişsin geceleyin 

serin kaburgalarınla sarmamışsın

üşümüş merhametim

üşümüş yediğim yumruk 

Kabuslar karabasanlar bela kusuyor

Bela tutarsızlıkla dönüşüyor sızıya

Parklardan kovulmuş sızıya

Rahimden erken düşen sızıya

Taze nergisin koparıldığı an kokusunu

iliştirdim dudak çıkıntısına yetim çoçuğun

Kutsal rekabet -şakaklarımızı ağrıtıyor-

morfinsiz uykumun vardiya değişiminde

işçisini nasırlarından tanır

emperyalizm gibi sömürsünler dahası yok

Nasıl olsa bu kömür sahici bir Soma perspektifidir

ruhuma sıkılan üç sanrı anımsadım birden

İşkenceciden çıkmışım narkozum kalmamış

Ezilmişim, hırpalanmışım, tökezlemişim

Endamlı haydutların dehşetengiz soygununda

hiç bu kadar estetik ezilmemiştim

bana yadigar çokça kuşku birkaç da kitap

Güz alışmaya kalmadan atlıyor bir vapura

Haritalardan krokilerden uzaktayım

Takvimler, karolar, eşeysel üreme.

Esrarengiz buluşmalar rıhtımda.

Yakın tanığıyım katledilmiş gururun

sevgilimin kapıma bıraktığı derbederlik

köreltti kalbime sızan sevda hilesini

Ömer Hayyam’ın rubailerine 

aylarca hapsoldum

kadehim çatlak 

bir sürü gökyüzü denedim

uykusuz bir gökyüzü

anam hayatta olaydı adında bir gökyüzü


            II


Suikaste uğradım belki doğmuş olmakla

neyi aklar paklar

kaldırımlarda sürünen kadavra

Daima alestadır haraç kesen kunduz

kıskanır içime çektiğim havayı

ciğerlerimi bir dişlese dinginleşir iştahı

mayhoş bir güzelleme ihtiyar ağaçlardan

sürgünüm tozlu dağ yollarına

gecekonduları mesken tutmuşum

“harmanım kesat”

kanarcasına seyrediyorum

inadım inat dansını

güvercin kanatlarında is ve katran kokuları

şehrin bütün mezarlarında yattım

tanıştım ölülerle bir düğün yeriydi alan

Elektrikli çitler hırpanilerin ölümüne sebep

o hırpanilerin ölümü

diyalektik bir açıklama mıydı

Topladım tütün tarlalarından kanseri

Bir dostuma Azrail’in iç sesini kargoladım

Ay parçası şu sıralar boynuna kurulmuş

iki tek atalım sonra denize atlarız 

bir şiiri paylaşırız beraber

  

                 III

              

Savsaklamış sükut, reklam panolarında yalan dolan ütopik kahkahalar

umut tüccarlarına çevir

buz tutmuş tedirgin namlunu

şu sahtiyanı geçir sırtına

hayat sahnesinin avcıları sanayi sitesinde

sanatsal bir figüran aramaktadır

bir figüran ki kırsallarda açığa çıkar

çocuk işçiler kaç kez karışır gökyüzüne

buğday tarlasında pamuk tarlasında

kaç kez dalgınlıkla çocuk parkına düşerler

sıcacık bir teşekkür samimi bir davranış

ısıtır kalsiyumdan mahrum kalmış kemikleri

realist olasım tutar İstanbul burası

binlerce ev bomboş dururken

binlerce evsiz yatar sokaklarda

İstanbul burası emeğin bin bir çeşidi


Prangamın anahtarını buldum,

cehennemi sırtlayıp da ağıt yakma.