Tabii ki yumruklayacağım surları 

Ben bu şehre ölmeye gelmedim 

Ki ölmek kaçmış bir trendir.


Bir kadın bana bağrını açıyor 

Toplumu bana acırken görüyorum rüyamda 

Sokuldukça kadının bağrına 

Ateşle tanış oluyorum 

Terlemek yeni bir anlam kazanıyor 

İlk kez sömürüden kurtuluyor bedenim 

Ve dünya yüzünü bana dönüyor 

Derken dudaklarımda nemli bir kadife 

İki el beni yaşamdan çekiyor 

Çekildiğim yerde serin bir rüzgar 

Karşımda bir kapı 

Kapıda bir ayna 

Baktıkça aynanın gözüne 

Kendimle tanış oluyorum


Elbette yürüyeceğim yolları 

Ben bu kaldırıma ait değilim 

Ki kaldırım içimdeki şehirdir.


Aynı kadını beni mahcup ederken yakalıyorum 

Bütün günahlarım gerçeğime doluşuyor

Kıl eziyorum avucumda

Ancak böyle saklayabiliyorum hıncımı

Ve mahcubiyetin hıncı kanatıyor avuçlarımı

Derken ayak ucumda bir deniz 

Kadın koluma giriveriyor

Kadına bakıyorum

Denize bakıyorum 

Hangisi deniz, hangisi kadın?

Hangisi serin, hangisi deniz?

İki göz beni kodesten kurtarıyor 

Dışarıda bahar kokusu

Karşımda bir orman 

Ormanda bir patika 

Yürüdükçe patikayı

Kendime gidiyorum.


Nihayet varacağım oraya 

Orası var olacağım yerdir

Ki var olmak istasyonun kendisidir.