Bir ülkenin içindeyiz, bir simülasyon dahi olabilir. Kimse mutlu değil, huzur gökyüzündeki bir yıldız kadar uzak her insana. Herkes kafasını yastığa koyduğunda tavanda onlarca farklı hayal kuruyor. Çoğunun kendine ait dünyasında kendi ülkesine yer yok çünkü bu ülkede yaşamaya dair nedeni olan kimse yok. Herkes birilerine karşı olan sorumluluk duygusu nedeniyle hayatta kalmaya çalışıyor. Kimse işinden mutlu değil, kimse hayatından mutlu değil, kimse yeteneklerine göre davranmıyor, davranamıyor. Sadece yaşamak için gerekli olan faaliyetleri gerçekleştiren insanlar, bir yığın gibi büyüyor bu ülkede. Her yeni gelen çocuk hep eski şarkıları sığınıyor, hep eski kitaplar okuyor, eski yazarlara, eski şairlere imreniyor çünkü bu ülkede yeni olan hiçbir şey güzel değil. Yağmurlar, gri gökyüzü değil yalnızca mutsuzlukların nedeni; uyanmak ve o alışılagelmiş hayatı yaşamak, çevresinde hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey olmadan, hayal dahi kuramayan, ondan katlarca ve hatta ütopyasını gerçekleştirebilecek kadar imkanlara sahip kişilerin, bu imkanları çarçur etmesini izleyen onlarca genç, toplum baskısı ile duygularını gizleyen onlarca insan, yaptığı her şeye tepki gösterilen, olduğu yere hep çamur atılan, aldığı nefese dahi karışılan, düzene sokulmak istenen, düzen denilince de hayatın akışına uygun kurallar değil, kalıplaşmış bir çerçeveye sokulmak istenen onlarca kadın, çocuk, insan. Bunları duymayan gözler, kulaklar, kalpler, duymayan değil de duyarsam başıma bir şey gelir mi diyen milyonlar. Kuşlar gibi özgür, memleket gibi tutuklu, toprak gibi verimli, ölüm kadar gerçek bu ülkedeki potansiyel ama gerçek potansiyel sahipleri hiçbir zaman gerçek imkanlara sahip değil. Yirmi yıl önce de böyleydi fakat bir farkla; eskiden hayal kuran, umutla geleceğe bakabilen bir gençlik vardı. Şimdi ise yarın uyanmak istemeyen bir gençlik. İşte size ülkemin özeti.