Kimi zaman, onlarsız yapamayacağım roman kahramanlarından biri olmayı istiyorum. Aslında çoğu zaman "Eğer bir kitap kahramanı olsaydım şimdikinden daha mutlu olurdum." diyorum. Bu, gerçekten kitap okuyan insanların ortak yanı olabilir. Çünkü eğer bir kitap karakteri olsaydım içinde bulunduğum olaylar genellikle kurmaca durumlar da olsa en azından çevremdekilerin, yanımda olduklarını sandıklarımın ne kadar doğru kişiler olduğunu anlayabilirdim. Kitabın sonu belli olduğundan kafamı bunlarla fazla yormaz sürekli şüphe denizinde yüzmek zorunda kalmazdım.  Eğer bir kitap kahramanı olsaydım eminim ki bu benim için daha iyi olurdu. Mesela suçluları hapsetmekle uğraşan polislerle peşinde olduğumuz kişileri yakalamaya çalışarak bir aksiyonun ortasında çatışmak, gizemli kapılara ışık tutmak, ömürleri boyunca birbirlerinin yoluna ölümü göze almış iki kişiden olmak ya da sayısız imkânlarla onu boğan ve çeşitli sorunların pençesindeyken ne olursa olsun onları alt etmeyi başaran güçlü insanlardan olmak isterdim. Bunlardan biri bile olabilseydim eğer belli bir amaç uğruna hayatımı feda etmekten çekinmezdim ve en önemlisi eninde sonunda bu gayeye ulaşabileceğimin mutluluğuyla ve azmin getirdiği emin adımlarla hayatımın sonuna kadar yaşamımı sürdürebilir, kalem sahibinin kitabını bitirmesini bekleyebilirdim.  Ama yine arkamdan sürükleyeceğim dertlerim olurdu, kurtulmak için her yolu denediğim sıkıntılar yine beni bırakmazdı. Bir kitap kahramanı da olmuş olsam -yine olduğu gibi- mahiyeti ne olursa olsun tükenmek bilmeyen sıkıntılarla uğraşırdım. Bir insan olduğum için daha doğrusu yapmak istediğim şeyler olduğu için yine dertlerim olurdu. Amaca ulaşamamanın eşlikçisi üzüntü ve öfke yine yakamdan sarkardı. Her zaman aklıma gelir, anı yaşamamı engellerdi. Örneğin yakalamaya çalıştığımız suçluları yakalayamayınca öfkelenirdim. Ömür boyunca yanında olduğum kişiye bir şey olduğunda endişelenir, buna sebep olanları bulmaya ant içerdim.

Aslına bakılırsa tüm amacım -istemeyerek de olsa- yine gerçek hayattaki gibi oyalanacak işlere sahip olmak olurdu. Yapacaklarım ile işlerimi geciktirir, hiç yokmuş gibi yeri boşalmasa bile üzerine yine yenisini ekleyerek kendimi sorumluluklara boğardım. Böyle yaşar giderken ay, güneşi; günler, günleri kovalardı.


İster bu dünyada isterse daha varlığını bile bilmediğim bir yerde olalım; her iki şekilde de dertlerin, sıkıntıların yakamıza yapışmış olduğu gerçeğini değiştiremiyoruz. Dediğim gibi biz insanız ve yapmak istediklerimiz var. Bunları kolayca halledebiliyor olsaydık yapmak istemezdik. İsteklerimizin bize getirisi olduğu kadar bizden götürecekleri de elbette olacak. Bunları bilerek başlamalıyız. Yenisini istemeyip elimizdekinin değerini anlamalıyız ve kendimize yeni fırsatlar yaratıp böyle bir imkânın elimize bir daha geçmeyeceğini bilerek yaşamalıyız. Başkalarının yön vermesiyle değil kendi isteklerimizi göz önünde bulundurarak harekete geçmeliyiz. Kendi isteklerimizi ön plana koyarsak bu sefer hem kendi hayatımızı hem de gayemizi isteğimize göre yoğurup şekillendirebiliriz. 

Anlaşıldığı üzere amacım kesinlikle gamsız bir yaşantıya sahip olmak değil. Amacım bana bahşedilen yaşantımı istediğim şekilde yönlendirebilmek. Gereksiz seslere kulağımı kapayıp, kimsenin etkisi altında kalmadan kendi istek ve arzularıma göre hayatımı biçimlendirebilmek. Ne yaparsam yapayım ve kiminle olursa olsun tek istediğim, amacımı gerçekleştirebilmektir.