İstediğimiz her şeyin bir bedeli, bir fedakârlığı var. Başka bir isteğin karşımıza çıkması da bu sürecin bir parçası.  


İstemek, şeytan mitiyle bağlantılı olabilir. Bu düşüncemi şeytan ve melek kavramları üzerinden anlatarak ifade etmek istiyorum. 


Şeytan ve melek kavramlarının benim için ne ifade ettiğini açıklamam gerek. Tarihin her döneminde insanlar doğaüstü anlam arayışlarını bu iki kavram üzerinden şekillendirmiştir. Şeytan ve melek mitleri en eski ve kalıcı mitlerdir. Mit diyorum, çünkü mitlerin insanlığın geçmiş ve gelecekle bağlantı kurduğu tek doğaüstü kavramlar olduğunu düşünüyorum.


Şeytan, tüm bilinçdışı kararlarımızın günah keçisi; melek ise bilinçdışımızı baskılayan, onu ehlileştiren bir kalkan ve doğru yolu gösterendir. Freud’un terimleriyle ifade edecek olursak, biri "id" , diğeri "ego" ve "süperego" dur. "id" , doyumsuz bir iştaha sahip olan ve istediği her şey gerçekleşse bile istemekten vazgeçmeyendir. "Ego" ve "süperego" ise onu zaptedip dengeyi koruyarak bizi ehlileştiren mekanizmalardır. 


İsteyerek bize ait olmayan şeyleri arzularız, özendiğimizi isteriz, olmasını dilediğimizi talep ederiz. Eğer tüm isteklerimiz anında yerine getirilseydi, belki de istemek diye bir şey olmayabilirdi. İnsan, içindeki bu anlamsız, kaynağını bilmediği ve durdurması zor isteklere "Şeytana uydum" demekten daha doğal bir tepki veremezdi. Psikanalizin olmadığı çağlarda insanların duygularını anlamlandırdığı iki figür; şeytan ve melek, bu ihtiyaçtan doğmuştur. Şeytan, istemekten; melek ise istediğimizi kontrol edip, tehlike durumuna göre eyleme veya karara bağlamaktan sorumludur. 


Sapkın ve kötü isteklerin yanı sıra, en sıradan ve masum isteklerimizde bile şeytanın payı vardır. Örneğin, bir insanın yazar olmayı istemesi kadar iyi bir arzu olamaz. Bunların dışında gün içinde sayısız defa küçük ve masum isteklerimizi beslediğimizin ne kadar farkındayız?. Yemek yemek istiyoruz fakat kuru bir ekmekle doymak yerine çeşitli soslar ve tarifleri istiyoruz, insan üstü bir soğukluk derecesinde olmayan bir havada üşüyerek yürüyebilecek insani kapasiteye sahipken çok sevdiğimiz montları giymeyi istiyoruz. Bunların hiçbirine karşı çıkamayız ve bunlarda tıpkı acımasız, vahşi duygularımızın çıktığı yerden çıkmaktadır. Karnımız aç değilken güzel bir tatlı yemeyi istemekle, birisini öldürmeyi istemenin çıktığı yerler aynıysa isteklerle kuşatılmış benliğimi nasıl istekten koruyabilirim. İstemenin hükmünü kabul ederek başlayabilir ve onun sürekli iştahını doyurmaya yarayan bir kölesi olmaktan kendimi kurtarabilirim?. Ve en önemlisi benliğimde var olan ve benim yaşama sevincimi zamana yayan, kendimi kendimce inşaa edebileceğim o isteğe nasıl ulaşabilirim?

Üzerinde durmayı hedeflediğim asıl konu, "İstemekle neyi amaçlıyorum?" sorusudur. 


İstemek şeytana kulak vermek demekse ona, “Senden bir şey istiyorum,” diyebiliriz. O da bize, “İsteğini gerçekleştiririm. Ancak bu istek için benim isteklerimi yerine getirmen gerek,” diyerek şart koşar. Yazar olmak istiyorsan çok okumalısın, yazarlığın gereklerini bulup onları yerine getirmelisin, der. 


Şeytan, aslında isteklerimizi kendi kendimize gerçekleştirmek için gereken isteme figüründen ibarettir. O, istememizi kulağımıza fısıldayan, adı kötüye çıkmış bir melekten başkası değildir. 


Melekler ise isteğimizi gerçekleştirme yolunda karşımıza çıkan güçlüklerde yardım eden varlıklardır. Eğer yazar olmak istiyorsak, karşımıza faydalı kitaplar çıkarır ya da bu kitapları yazacak yazarları, eserleri yaratır.


Ne istediğimizi bilmeden bir şey istediğimizde, kendimiz için faydasız şeyler dileyebiliriz. Bu faydasızlık ise bize zarar verebilir. İnsan, genellikle ne istediğini bilmeden şeytana danışır ("id’ine", yani kendi içine) ve kendini mahvolmuş bir halde bulur; ardından suçu şeytana veya dış faktörlere atar. 


Yazar olmayı istemekle aslında kendimde olmayan bir şeyi istemiş oluyorum. İnsan olarak, her şeyi olabilecek şekilde donatılmış bir varlık olarak yaratıldım. Ancak ne olmak istediğime karar verme görevi bana bırakıldı. 


Şimdi, tüm bu donanımla bir hiç uğruna mı yok olmak istiyorum? (Bu, çok olağan ve doğal bir seçenek; hatta belki en ilahi, en tanrısal olanı.) Yoksa ne olmak istediğime karar verip bu yolda bir maceraya mı çıkmalıyım?