Denk gelişlerin en zamansız lakin en harika olanıydın belki de.

Ben ki gözümde büyüttüğüm cüsseni nasıl da al aşağı etmiştim.

Gökyüzünden inmeyen burnun, beni asla fark etmeyeceğini düşündüğüm gözlerin, benliğinin en üstüne yerleştirdiğin egon.

Meğer ne baharlar saklıymış, ne çiçekler açarmış içerinde.

Keşkeler batağının balçığına bulandı ayaklarım, adım atmama izin verse de bastığım her yüreğe izlerini bırakıyorum.

Bir nebze yeşeren tomurcuklarına çamurlar yağdırıyor keşkeler, tuttuğumu koparmanın en acı rastlantısını yaşıyorum şu sıra.

Hak edişlerim cabası...

Yüreğin dilediğine sessiz çığlığı tırmalıyor kulaklarımı, zamanında kulak tıkadığıma bilsen ne hasretim şimdilerde.

Bir kelam etsen destan yazacağım lakin ne sende derman kalmış ne de eski bahar çiçekleri.

Soğutmuşsun yüreğini...

Her çizgisini ezbere bildiğim suretin, suretine yenik düştüğüm gecelerim, yutkunmaya dermanımın kalmadığı sabahlarım.

Tazeledim yaramı, taziyesini ilettim yaranın.


Sen maksadıyla kırdığım her tabum sonumuza eklenen bir tuğla misali yığıldı önüme.

İnandığım gök, fırtına oldu yağdı üzerime.

Bunca kini ne ara biriktirdin içerinde...


Suistimal edilen tüm iyi niyetlerimle birlikte en dipteki hendeğe gömüyorum seni bu gece!

Yıldızların karanlık yüzünü gördüm, ışığın dahi önünde sonunda yok oluşuna şahidim artık.

Layık olduğun yere, o keşkeler batağına bırakıyorum seni bu gece,

Tüm iyi niyetlerin beraberinde.

Artık o batakta da canın ne denli yanar veyahut kim tutar kaldırır seni bilmiyorum.

Açıkçası artık bilmek dahi istemiyorum.

Anahtar deliğine kadar kapattığım bu kapının ardında ister yan, ister yak!

Kıvılcımın dahi ulaşamaz benim ütopyama,

Ne yazık ki ben artık senden çok bunu biliyorum.



Hoş kal, hoşça kal...