Sen misin ey insan evladı iteklenip düşürülen? Kimilerinin başlarına yıldızlar serpilirken, sen misin kavrulup pişirilen? Gecenin bir yarısı düşündürülen ve gizli dertlerin acısı içerisine sindirilen... Meydan okumuyorsun dağlara, göklere, yıldızlara. Eminsin boynuna dolanmış urganlardan ve boğazındaki yumrulardan. Gönlünün üzerinde habire kanatılıp çizilen bıçak yaraları artık ürkütmüyor seni. Kanın aşağıya akışında gözyaşın kuruyor. Sen değil misin bir kenara itilen? İtilmek nedir bilir mi herkes? Ama doğru, bazıları itişlerle kuvvetlenen tabanlarını koşturmakla ilerilere gittiler. Çok azıdırlar kendileri. Bak adamlar var ve kadınlar. Zayıf görüneni bir hamlede vuranlar. Acımayacak vicdanlarını cilalayanlar. Tanıdın işte birkaçını. Neden demiyorsun artık. Yara izlerin kimliğine işleniyor. Cesursan sallarsın boynundan aşağısını. Korkaksan mezara kadar bozarsın yaşayan naaşını. Kanatmak, susturmaya eş değer geliyorsa zalimin sevmeyişini, boğazına kadar kanla donatsan canını yakmazsın.