Hiç itiraf edilmemiş duyguların ilk satırları bunlar.

Yaşarken.

Evet yaşarken itiraf edilmemiş duyguların ilk satırları.

Hiç duymadığın,

hiç bilmediğin,

hiç bilemeyeceğin itiraflar.

Nereden başlasam bilmiyorum, eksik olacak ama sen yine bilmeyeceksin.

Bir ilkokul aşkı mı desem

ya da bir ilk bakışa yenilişimin kefareti mi bilmiyorum.

Kalemim neden titrek, hala mı utanıyorum?

Yıllar geçti oysa okul koridorları hiç eskimedi.

Bir tebessümüne boyun eğişim hala aklımda,

Ansızın böldüğün uykularımın vebali de benim boynuma.

Bir alameti gidişin, sona.

Ne zaman yazmaya başlarsam seni,

tütünden sararmış tırnaklarım ve genzimi yakan dumandan,

bitap buluyorum kendimi

bir ürperti sarıyor bedenimi.


Bilirsin beceremem böyle şeyleri bana şiir yaz dediğinde eğerdim başımı,

gülerdin,

bakardın gözlerime

"sevilenin her sözü şiirdir sevdiğine" der ve utanırdım yine.


oysa hayata dair çok büyük hayallerim vardı,

kanadımı kırık bir kenara bıraktıklarında...

Göğsümdeki tüneyen kuşlar uçup gittiler birer birer,

nefes aldığım yerlerden avaz avaz uzaklaşma ihtiyacı ile atarım kendimi sessizliğin en ücra yerlerine,

Halbuki dilimin söylemek istediği ne çok şeyi vardı.

Dudağımın kenarında öpülmüş bir utangaçlık,

Sol yanımda titreyen bir kalp,

Ruhumda geçmişten kalan dili lal olmuş buruk bir hikayem varken,

Ne kadar saklayabilirim senin bilmiyorum...

Bir ömür beklerim şüphe yok sabrımdan,

Yeter ki gönlüne dokunsun sözcüklerim,

Rüzgar savurursa bahara benzer kokunu,

Unutma ki açan her papatyada bir ihtimalin var.

En yorgun gecede büyür düşlerim,

Gözlerinden düşer yüzüme umutlu yıldızlar,

Övünmesin hiçbir ışık,

varsa nurundan,

huzurunda sönük kalıyor parıldayan ay.

Yokluğunda benzetmeler oldu sevgili,

hasretine uğrar gibi dökülen yapraklar misali.

Uzun cümlelere sığınmış konuşamayan itiraflarım var.

Anlatamıyorum.

Diyeceğim o ki;

Mevsimlerden sonbahar,

Aylardan kasım,

Günlerden çarşamba olmasaydı eğer,

Anlatacaktım sana her şeyi.

Cennete gitmeseydin eğer...