Her bir günaydında farklı ressamlığı tanrının gökyüzünde

 

Tüm haftadan kaçınıyor ayaklarımız, değmekte bir yeşile, bir toprağa

Kulaklarımda, "Al pasiflora iç anlamında" mahlas-ı yarım

Sahte eşitliğin ifade biçimi özgürlüğünü dinlemek sesinden

Hem nasıl da bu denli gözleri benzeri pederden çakır

Kanım kaynıyor, bilinmez bir his tıkanıyor göğsümde nasıl baş edeyim

 

— Tanrı’m kızın babası deniz seferinden emekli memur

 

Yeni bir melodi mırıldanıyor parmak uçlarında kıpırdıyor

Ki manzarayı da yarım yarım içmekte dudaklarımız, gökyüzü griyken

Sorgulamak doğruyu dipsiz mavi çizgide, gel kurtaralım dört duvar etik algısını

Hem nasıl da bu denli adına eş güzelliğin, essin rüzgar yakışsın çillerine

Gençliğimizdendir, umursamazdık oysaki içeriz, yeriz tüm gece ayaz

 

— Tanrı’m kızın yeryüzüme serdiği püsküllü kilim anneden kalma

 

Gel yeni bir mısra yazalım, bırak uzasın parmak uçlarıma saçların

Örttü babaanne hırkasını akşam üstüne ki en az yarın kadar uzak bir yarım

Aniden valse kalkar ruhun, asıl bunu garipseyen o zihniyetten korkun oğlum

Hem nasıl da bu denli huzurlu diz kapakların tüm yorgunluğum gömülür

"Hatırlat sevgilim hatırlat ki ağustos sonu yaşlanalım bir kere daha," nasıl olsa diner yaz.

 

— Tanrı’m kız bir gezegen adeta en az siz kadar sanattan anlamakta

 

Tanrı’m şimdi tam da şuracıkta

Sade bir çakıl taşıyla bile tüm sahil şeridinin güzergahını değiştirmek de mümkün…

Denize gidip dönen o mavilerin bire indirgenen üçlüğünde…