çünkü güneşler dokunur,

kimsesiz     yüzlerimize

alır götürür mevsimler

o sevdiğimiz

         çiçekleri,

                         yemişleri.


            harfler;

her zaman birer cümle,

birer anlam olsalar ya.

olmuyor bazen bir esmerlik

koskoca bir kenti dolduran,

taşıran öfkemizi.


alır

   alır

    götürür

            deniz

uzaktaki kıyılara rüzgarları.

       giderler bulutlar,

sayabildiğim güzelim bulutlar.


             ağır

             ağır

            çöker

         üstümüze

       iğde ağaçları

              ve

kılıncını çekmiş sevdalar;

dolar üstümüze nefes gibi.


bir zamandır o hüzün:

              gelir

              gider

          -göçerler-

               gibi.

uzakta ışıklar yanar söner

ocaklar gelir aklımıza

ne pişer bakır tencerede;

            -et mi,

                      dert mi?-


tuzlu su

  ve taş

kaynar durur tencerede

ve herkes bilir ki:

                           YENİLİR

             -KAHPECE-

VURULMAK

                    imece sofrasında.


           gözlerimiz,

bir ayrılığı izler durur bin yıldır.

           ağlamak çözüm değil;

           gülmek mümkün değil.

           bin yıldır

yaban otlar gibi yaşamak,

susuz ve kupkuru;

yaşama direnerek

sırtı güneşe dönük.

            bin yıldır

            çılgınca yaşamak.


                       bugün

                   bir

         yağmur

benim

         omuzlarımdan

                             başladı

                                     yağ-ma-ğa;

ve potinlerim

ve miltanım içinde

göğsümü sırılsıklam etti.

hiç rüzgar yoktu

buluttan düştüğü gibi geldi toprağıma.

o yağmur tanelerini biriktirsem

bir nehir yapsam omuzlarımda

kuşlar içse

omuzlarımda dinlense

yorgun göçebeler

gelip geçen yolcular.