Yönetmen koltuğunda George Clooney'nin oturduğu siyah-beyaz bir politik drama filmidir. Yönümüzü Amerikan yakın tarihine çeviriyoruz. 1950'li yıllar, yani Soğuk Savaş dönemi. Film, ABD yöneticilerinin paranoyakça korkular yaşadığı ve suçu kanıtlanmadan hemen herkesi komünistlikle suçlayıp yargıladığı yılları anlatıyor bize. Bu döneme damgasını vuran Wisconsin senatörü McCarthy'nin sert ve fevri tutumunu ve ona muhalif ve yalnızca gerçekleri aktarmayı ilke edinen dönemin ünlü gazetecisi Murrow arasındaki çatışmayı izliyoruz. Murrow, insanların, senatör tarafından kendisi gibi düşünmüyor diye ya da suçu kanıtlanmadan havadan nem kaparcasına en ufak bir işaret sonucu bile hainlik, sovyet ajanlığı gibi suçlamaların kurbanı olmasını büyük bir cesaretle dile getiriyor programında. Benim açımdan bakıldığında kesinlikle bir dakika bile sıkılmadığım ve sürekli olarak günümüz dünyasını da sorguladığım bir filmdi. O döneme ışık tutan ve aynı zamanda kitle iletişim araçlarının önemini de vurgulayan nefis bir film. Tarihsel gerçekliğe dayanması ve bilmediğim şeyler öğrenmemi sağlaması da ayrıca keyif verici. Öyle ki o dönem, insanların komünist olduğuna dair yaşanan kaygı hali ve suçlamalar bu senatör nedeniyle zirve yaptığı için genel olarak ''McCarthycilik'' olarak adlandırılan bir akıma dönüşmüş. Ve Bay Murrow, gösterdiği büyük cesaret ve açık yürekliliği ile başta televizyon haberciliği olmak üzere ilham verici ve örnek teşkil eden bir isim haline gelmiş. Filmin başında ve sonunda televizyonun işlevinin ve doğru kullanımının nasıl olacağına dair yapılan anlamlı konuşma göz ardı edilemez. Son olarak naçizane şunu da eklemek isterim. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir habercinin sırf işini yapıyor diye yaftalanmak ve linç edilmek durumuna düşmediği zamanları görmek dileğiyle...